KOŞ YETİŞEBİLİRSEN

 KOŞ YETİŞEBİLİRSEN

Leyla, yıllar sonra ilk defa memleketine gidecek olmanın heyecanıyla uyanarak, bavulunu hazırlamaya başladı. Çok uzun süre kalmayacaktı, ancak kıyafetlerini özenle seçmişti. Eşi çalıştığı için bu seyahatte ona eşlik edemeyecekti. 

KOŞ YETİŞEBİLİRSEN

Bu sebeple evi toparlamalı, ona yeteri kadar yemek yapmalı, çamaşırlarını yıkamalı ve ütülemeliydi. Kaldı ki bunlar sadece aklında tutabildikleriydi. “Yapmam gereken ne çok şey var.  Üstelik bu kadarcık kısa zamanda…” diye geçirdi içinden. Liste uzun, zamanı da yetersiz olduğu için hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Yolculuğa annesi, babası ve kız kardeşiyle birlikte trenle çıkacaklardı. Filmlerde gördüğü tren yolculuğuna oldum olası özenirdi Leyla. 

KOŞ YETİŞEBİLİRSEN

Ve beklenen yolculuk başlamıştı. Hem oldukça uzun hem de ağır ağır giden bir trenle olunca, yolun daha ortasına bile gelmeden “Acaba ne zaman biter bu yol?” şikayetvari sesler yükseldi kompartımandan. Neticede ne kadar sakinlik arasalar da hıza alışmışlardı. Farkında olmadan hızlı yaşamak zorunda hissediyorlardı kendilerini. Sanki bir yere geç kalacakmış düşüncesi yakalarını bırakmıyordu.

Sarp dağlar, uzun yollar aşıldı ve memlekete sonunda ulaşıldı. Leyla ertesi sabah herkes uyurken yürümeye, köyüyle hasret gidermek için dışarı çıktı. Her adımında bastığı toprak, aldığı nefes, gürül gürül akan buz gibi sulardan içmek ona ne iyi gelmişti. Yıllardır hayalini kurduğu hayat, yoksa köyünde onu mu bekliyordu?  

“Evet aradığım bu, demek ki büyük şehir bizi hıza ve telaşla koşturmaya mahkum ediyor!” diye geçirdi içinden. Memleketine en son çocukluğunda gelmişti ve birden anneannesinin söylediği sözler çınladı kulaklarında. “İstanbul büyük şehir kızım, büyük şehrin derdi de büyük olur. Biz yapamayız oralarda...” Büyük şehrin derdi de büyüktü evet, ama bu kadar telaş olmak zorunda mıydı hayatında?

Bu da mı büyük şehrin bir derdiydi?

Sorununun kaynağının yaşadığı yer olduğunu düşündü. Tıpkı şu anda olduğu gibi sakin bir yerde olsa, hiç de aceleci davranmazdı. En azından öyle zannediyordu. Birkaç gün köyünü ziyareti bu ritimde ve keyifte devam etti.

Hayalini kurduğu gibi, günler ağız tadıyla geçip gidiyordu. Fakat bir akşam üstü, karşı komşularına bir vefat haberi gelince   köydeki tüm dingin hava birden yerini sert bir rüzgara bıraktı. Haberi alan komşu evin ahalisi, kapıya dökülmüştü. Evin babası bir içeri bir dışarı koşturuyor, bir yandan da  şehire gidecekleri arabayı organize etmeye çalışıyordu. Öte yandan da ev halkına “Hadi, hadi artık, ne diye oyalanıyorsunuz, bir an önce gidip dönelim!” diyerek söyleniyordu. Kendi telaşı yetmezmiş gibi sayesinde herkesin eli ayağı birbirine dolanmıştı. Neyse ki araç gelir gelmez, karga tulumba komşuları doluşup gitti.

Leyla bütün bu hengameyi izlerken, hayatı gözünün önüne gelmişti bi an. Hep yetişmeye çalıştığı bir yerler ve bitirmeye uğraştığı işleri... Bu gereksiz telaşı ve aceleciliği ile çevresini de olumsuz etkiliyordu. Üstelik hızla yapmak istediği hiç bir işi rast  gitmiyor ve zorlanıyordu. Keyif de almıyordu. 

KOŞ YETİŞEBİLİRSEN

Yıllarca bu durumun sebebini şehir hayatında olmaya bağlamış ve köye dönersek başka olacak diye kendini avutmuştu. Şehir demek hız demek, hız demek acele etmek demekti. Şimdi ise suçlununu yaşadığı şehir değil, bitmek bilmeyen istekleri olduğunu fark etmişti. Sakince oturdu ve arkasına yaslandı. Durmadan, sonuca koşarak, hiç bir yere yetişmeyeceğini anlamanın acısıyla kalakaldı.

Tren yolculuğunu düşündü tebessümle. Ağır ağır yol alırken, etrafta olan biten her şeyi izleyerek gelmişlerdi. Gürül gürül akan akarsuları… Dağların yeşil, kırmızı ve sarının binbir tonuyla bezenmiş ağaçlarla örtülmüş olduğunu… Tarlalarda arı gibi çalışan çiftçileri…

Tüm bu seyredilesi tabloları, insan arabasıyla hızla seyahat ederken fark edebilir miydi?

Bir an önce hedeflenen yere varmak derdiyle çıkılan yolculukta, bu güzelliklerin hangisinin farkına varılabilir ki?

Telaşla yaşadığımız bu hayatta, kaçırdığımız ne güzellikler vardır kim bilir?

Oysa ki asıl mesele, bir yerlere ulaşmaktan daha önemlisinin, yoldayken yapıp ettiklerimiz olduğunu…

Yani hayat denen yolculukta fayda ve keyif alarak ilerlemek olduğunu anlayabilmektir.

Öyle değil mi?


İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…

Eylemleri de bu isteği kovalar...

Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar

  1. Yazi insana düşünmesi gereken şeyleri düşündürüyor. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Yazıda kendimi buldum Allah razı olsun.Yazana okuyana şifa olsun.

    YanıtlaSil
  3. İnsan yer değiştirerek konumu değişince yaşadığı problem onunla gelmez mi..?
    Problemlerden kaçarak hayatımızı toparlayamayız, ne güzel yazı ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. İnsan neye acele ederse oraya gec kalır demişti bir büyüğümüz...kaleminize sağlık insanı rahatlatan bir yazı olmuş🤗

    YanıtlaSil
  5. Bir şeyi sürdürebilir yapan süreçten keyif almak... Severek yapacağımız faydalı sebeplerimizin çoğalmasını dilerim😊

    YanıtlaSil
  6. Yolun tadını çıkartmak böyle bişi demek ki... Hem fayda hem keyif varsa daha ne ister insan? Peki bu zamanda nasıl sakin duracağız? Bu işte bir sır var :)

    YanıtlaSil
  7. Yaşamımızın konusu acelecilik çok güzel aktarılmış kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. Yolda kazananlardan oluruz inşALLAH

    YanıtlaSil
  9. Yolda olmak hep varmaktan daha keyifli olmalı ki ömrün bir anlamı olsun. Nihayetinde hep yoldayız

    YanıtlaSil
  10. Önemli olan varacagimiz yer mi yoksa yolda iken yaşadıklarımız mi? İkiside önemli gibi varacagimiz yere keyifle varıyor olmak en iyisi sanki.

    YanıtlaSil
  11. "Oysa ki asıl mesele, bir yerlere ulaşmaktan daha önemlisinin, yoldayken yapıp ettiklerimiz olduğunu…"
    Yazının mesajı çok güzel, her gün farkında olmadan yaptıklarımızı nasıl yapmamız gerektiğini gösteriyor... Çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  12. Herşey ne kadar da insanın zannı üzerine… bizim problemin cevabını şehirde ararken aslında isteklerimizde çıkmasını nasıl da güzel anlatmışsınız. Emeğinize sağlık…

    YanıtlaSil
  13. Oysa ki asıl mesele, bir yerlere ulaşmaktan daha önemlisinin, yoldayken yapıp ettiklerimiz olduğunu…

    YanıtlaSil
  14. İnsan sonuçlara takılı kalarak gittiğin de aynı yolun kenarın daki o gürül gürül akan suyun ne tadına varabiliyor ne de dağların heybetini izlemeyi, miss gibi kokan çimenlerin kokusunu kaçırıyor...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kimsin?

Hasan Amca'nın Müşteri Hizmetlerine Hoşgeldiniz

Deneyimsel Tasarım Öğretisi