Kayıtlar

ETİ SENİN KEMİĞİ BİZİM!

Resim
ETİ SENİN KEMİĞİ BİZİM! Ayşe’nin kalbi bugün başka çarpıyordu. Çünkü bugün çocuğu okula başlıyordu. Günler öncesinden hummalı bir telaş sarmıştı. “Hangi okula yazılacak? Öğretmeni kim olsun?…” İyi dedikleri okul uzak, yakındakini o kadar tavsiye etmiyorlardı.   Kaç kişi ile konuşup fikir aldığını hatırlamıyordu bile. Kimi erkek öğretmen olsun, kimisi de olmasın diyordu… Biraz yaşını almış olsun tecrübeli olsun diyenler, nokta atışı isim verenler. “O öğretmen seneye birinci sınıf olacakmış, ben olsam beklerim” diyenler. Sonunda karar verebilmişlerdi ama sonrası vardı… Üniforma, çanta, beslenme, suluk, kırtasiye işleri... Anneanne, babaanne, dedeler de işe dahil olmuşlardı.   Zeynep, her iki ailenin de ilk torunuydu. “Aman kızım okula başlayacakmış!” diye ellerinde paketlerle geliyorlardı. Zeynep bu durumdan çok memnundu da okula gitmeye pek gönlü yoktu. Ayşe, kızı Zeynep’in bu durumuna bir anlam veremiyordu. Okul günü arkadaşlarını görünce fikrinin değişeceğini düşünüyordu. O gün

NELERDEN VAZGEÇEBİLİRSİN?

Resim
NELERDEN VAZGEÇEBİLİRSİN? Gizem, işe giderken biraz telaşlıydı. Bir saat gecikmişti. Sadece beş dakika daha fazla uyuyabilmek, ona biraz maliyetli olmuştu. Her sabah aldığı zeytinli açmayı ve sıkma portakal suyunu almaya vakti yoktu. Ofise geldiğinde homurdanarak çalışmaya başladı. Kahvaltı yapmadığı zamanlarda gergin olurdu. Tamamlamaya çalıştıkları bir proje vardı ve bu proje için çok çalışmıştı. Bilgisayarının ekranına bakarken bir an birkaç ay öncesi gözünün önüne geldi. Ona göre proje için pek çok fedakarlık yapmıştı. Ancak istediği övgüyü alamadığı için mutsuzdu. “Bu proje için nelerden vazgeçtim, ama hiçbir şekilde karşılığını alamıyorum.” diye söylendi. Ekrana dikkatle baktığında kendine aldığı notu fark etti. “Gizem! Bu kadarı da pes ama!” dedi kendine. Annesi için, Adana’da öğretmen evinde yer ayarlaması gerekiyordu. Tam o sırada yanına gelen patronu, asık suratlı bir ifadeyle “Geç kaldı bu proje! Çoktan yönetime ulaşması gerekiyor.” dedi ve gitti. Tüm problemler üst

BİR DÜĞÜN MASALI

Resim
BİR DÜĞÜN MASALI Esma’nın düğününe sadece üç ay kalmıştı. Hayalindeki düğün için gün sayıyordu. Tüm planlamalar neredeyse tamamlanmış sadece gelinliğine karar verememişti. Bir organizasyon şirketiyle anlaşmış, düğün gecesi için istediği konsepti örnek görsellerle sunmuştu. Davetiyelerini kendi tasarlamış ve bastırmıştı. Bu süreçte sosyal medyadan da fazlasıyla destek almıştı. Telefonuna dalmış bir şekilde görüntüleri kaydırırken bir düğün videosu izleyince panikleyerek yerinden fırladı ve Murat’ı aradı. Telefon çalarken telaştan tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. - Muraaat! fotoğrafçıyı unuttuk, nasıl olur böyle bir şey? Her şeyi en ince detayına kadar programlamışken fotoğrafçıyı nasıl unuturuz? Şimdi fotoğrafçı ayarlamak nerden baksan 1 ayımızı alır. Ben daha gelinliğime karar verememişken bir de fotoğrafçı ile nasıl uğraşırım. - Hayatım sakin ol lütfen, daha 3 ayımız var. Fotoğrafçı işini bir haftada çözeriz sen de gelinliğine odaklanırsın. Hem organizasyon şirketinin tanıdığı b

MESAJIM VAR # 1

Resim
  MESAJIM VAR # 1 Sevgili günlük; Üniversiteye başlayınca, daha doğrusu ailemden kopup bu büyük karmaşık şehre gelince günlük tutmaya karar verdim. Bu sayede kendime bazı notlar çıkartmayı düşündüm. Bu sebeple artık gün sonunda birlikte Z-raporu alacağız. Merhaba! Adım Gül, İstanbul’a bu ilk gelişim. Anadolu’nun küçük bir şehrinden gelince başlarda korkmadım değil. Çok güzel bir şehir İstanbul. Fakat kalabalıklığı ve sürekli bir yerlere olan koşuşturması beni tedirgin etmedi değil açıkcası. Kendi halimizde küçük bir dünyamız varmış meğerse o sıcak şehrimizde. Orada doğmuş büyümüştüm, çevrem, arkadaşlarım tanıdık insanlardan oluşuyordu. Annemin ve babamın güzel bir arkadaş çevresi vardı, eş dost akraba… Görüştüğümüz kişiler belliydi. Oysa burası; sadece Türkiye’nin değil, dünyanın dört bir yanından gelmiş çeşitli insanların olduğu metropol bir şehir. Nasıl alışacağım bilmiyorum, sevgili günlük. Bazen neden burada olduğumu düşünüyorum. Ailemin yanında okuyacağım bir ünivers

İŞİN SIRRI BEREKETİNDE!

Resim
  İŞİN SIRRI BEREKETİNDE! Sabah dükkanı erkenden açmıştı, güneş doğarken. Ortalıkta ku ş cıvıltıları haricinde ses yoktu . Sokaktaki mahalle esnafı, o dükkanını açtıktan en az bir saat sonra gelirdi. Önce kahvaltılarını yapıp ardından da sohbet muhabbete dalarlardı, sabah müşterileri de pek olmazdı zaten. Ama bizim Hasan Amca öyle değildi… Kışları hava aydınlanmadan açardı dükkanını. Çünkü biliyordu günün bereketine nasıl ulaşacağını… Sabah gelir gelmez kediler etrafına üşüşürdü . Önce onları besleyerek başlardı güne. Hasan Amca bereketin sırrını deneyimlemişti. Hep vererek başlardı güne. Pastırmanın kenarlarından kalan parçaları, dilimleyerek sattığı et kavurmalarının kırıntılarını kedilere dağıtırdı.. Çünkü biliyordu ki; veren el bereketlenir. Meydanın köşesinde 8 m2’lik minik bir dükkanı vardı. Sadece kahvaltılık satardı peynir, zeytin, tereyağı, pastırma, sucuk. Yeri küçüktü küçük olmasına ancak müşterisi eksik olmazdı. Herkesten uyguna satardı, kimseyi de boş geri çev

BEN, BEN ve YİNE BEN

Resim
BEN, BEN ve YİNE BEN Yaşadığımız hayatın temel sorularından biri “Nereden geldik ve nereye doğru ilerliyoruz?” Çoğunluğun sormadığı fakat, soranlara detayda algılama marifeti kazandıran bir sorudur. İnsanın nereye doğru ilerlediğini gösteren temel işaretlerden biri, yaşam stilidir. İlişki, kariyer, ticaret, aile, ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuk yetiştirme, sağlık, beslenme, spor ve daha birçok alandaki düşünce, davranış kalıplarımız ve hassasiyetlerimiz yaşam stilimizin temelini oluşturur. Özellikle şu içinde bulunduğumuz dönemde, insanların çoğunlukla bireysel çıkarlarını önceliklendirdiğine şahit oluyoruz. Başkasının problemine ilgisiz kalan ve en kestirme yoldan kazanca erişme isteği yüksek tutumlar... Bu durum da insanların giderek bencilleşmesine sebebiyet veriyor. Fark ettin mi? Sohbetlerine “Nerede o eski zamanlar!” diye başlayanların sesi dahi azalır oldu. Neden? Çünkü, günümüz dünyasında bireyselliğe fazlasıyla meyleder vaziyetteyiz. Herkesin “benim ailem, benim çocuğum,

AĞAÇLI YOL

Resim
AĞAÇLI YOL Arabada giderken etrafı izliyordu Ayş e. G ö kyüzü açıktı, her yer yemyeşildi. Sağlı sollu ağaçların arasında mavi ile yeşilin ahengi içini kıpırdatmıştı. Doğaya bakmak insana nasıl da iyi geliyordu. Yeşilin t ürlü tonlarını g ö rmek, ağaçların güzelliklerini seyretmek. Gökyüzünün insanın içini açan maviliğini içine doldurmak. “Her şey ne kadar da uyum içinde ve insanoğlunun hizmetinde…” diye   derin düşüncelere dalmışken, yavaşlayıp camını açtı. Bu güzellikler sadece g ö rüntüyle sınırlı değildi; kuşların, çekirgelerin sesi ve havanın o tertemiz kokusu... Bir g ö kyüzü gün içinde kaç farklı renge b ürünebilirdi ki ? Doğa bu kadar güzel olmak zorunda mı yd ı ? İnsanın baktıkça bakası gelen ve içini ferahlatan bir manzara... G ö kyüzünün bu değiş ken g üzelliği, hayatı n ge çici ama bir o kadar da değerli anlarını hat ırlattı. Akıp giden zamanın içinde gizlenmiş ne ç ok an ılar vardı. Bu farkı ndal ığın, insana iyi gelen bir yanı olduğunu düşündü. Her g ün bu gü

EYVAH, YİNE GEÇ KALDIM!

Resim
EYVAH, YİNE GEÇ KALDIM! Gün çoktan doğmuş, kuşlar ötüşüyor, ılık rüzgarın etkisiyle çiçekler sağa sola sallanıyordu. Evde her sabah olduğu gibi yine bir telaş vardı. Buse annesinin sesiyle uyandı. “Buseeeee, hala yatıyor musun? Servisinin gelmesine 15 dakika var. Yine geç kalacaksın.” Buse bir hışımla fırladı yataktan. “Off ya alarmı kapatmışım yine, çaldığını bile hatırlamıyorum. İdris Ağabey’e ne diyeceğim. Her gün bekletiyorum servisi.” diyerek bir taraftan eteğini giyiyor bir taraftan çantasını toparlıyordu. Üzerini yarım yamalak giyinip kendini kapıya attı. Annesi de eline bir sandviç tutuşturdu. Bir yandan da söyleniyordu. “Ah kızım geceleri oturuyorsun, sabah kalkamıyorsun. Her sabah aynı şey. Bir sabah da şu evden telaş yapmadan çıksan!” Buse de istiyordu telaş yapmamayı. Her yere zamanında gidebilmek, geç kalmamak nasıl bir şeydi, hiç deneyimlememişti. Elindeki ekmeğe bakıp “Uzun zamandır kahvaltı da edemiyorum. Her gün sandviç yemekten sıkıldım artık. Belki de bu yüzde