Elif, o sabah erkenden çıktı evden. Annesinin ördüğü krem rengi çantayı omzuna taktı, sade ama tertemiz kıyafetini giydi, markası olmayan ayakkabılarını özenle sildi. Kalbi heyecanla çarpıyordu. Hayatı boyunca çalışmış, sayısız sınavdan geçmişti. Şimdi o büyük gün gelmişti: üniversitenin ilk günü.
Elif, üniversitenin kapısından içeri adım attığında bir an durdu. Okulun önündeki lüks araçlar göz alıcıydı. İçinden logolu kahve bardakları ve pahalı gözlükleriyle inen gençler, film sahnesinden fırlamış gibiydi.
Giydikleri kıyafetler, çantalar, ayakkabılar farklı olsa bile aynı bütünü tamamlıyorlardı sanki. Evet hepsi farklı ama aynı ışıltıyı taşıyordu. Tıpkı bir vitrin gibi. Pırıl pırıl, özenli ve pahalı… Önünde uzanan manzara sanki başka bir dünyaydı.
Bir tek o, bu vitrinde uyumsuz duruyordu. İçinden geçen o ince sızı, daha önce hissettiği hiçbir şeye benzemiyordu. İlk kez kendini yoksul ve yetersiz hissetti. “Ben de onlar gibi olmalıyım,” dedi kendi kendine.
Part-time işlerde çalıştı, ufak krediler çekti, hatta parayla ödev bile yaptı. Sonunda onun da pahalı çantaları, marka ayakkabıları olmuştu. Ama o ışıltılı dünyanın bir parçası hâline gelmiyordu. Ne kadar uğraşsa da hep bir misafir gibiydi. Pahalı şeyleri alabiliyordu ama o “hayatı” alamıyordu. Her denemesi, hayatın ona sessizce "sen buraya ait değilsin" demesiyle sonuçlanıyordu. Ne yaparsa yapsın, “bu hayat” ona hep yabancı kalıyordu. Ta ki, o gün gelene kadar...
Bir gün, sadece ek beş puan alabilmek için bir seminere katıldı. Derslerinden birini, çalıştığı işler yüzünden yetiştirememişti. Nereden bilebilirdi ki, puan almak için katıldığı o seminerin, aslında yıllardır içinde hissettiği eksikliği tamamlayacak hayata açılan kapı olduğunu…
Sahneye Kenya’dan gelen burslu bir öğrenci çıktı: Amina. Yüzünde bir sükûnet, gözlerinde bir derinlik vardı. “Bizim köyde su yok. O yüzden annem ve köydeki diğer kadınlar su almak için sabahın erken vakitlerinde yola çıkarlar. Bidonlara doldurdukları çamurlu suyu köye getirdiklerinde neredeyse öğlen vakti olur” diyordu. Elif’in gözleri doldu. Kalbi ise utançla sıkıştı. Amina’nın üzerinde marka kıyafetleri ya da ayakkabılar yoktu ama onun çok marka bir derdi vardı: Ülkesine hizmet etmek, bir damla suya umut olmak…
Elif, o an fark etti; bazıları görünmek için yaşar, bazıları ise iz bırakmak için. Ve Amina, iz bırakacaklardan biriydi.
O günden sonra Elif’in düşünceleri tam tersi yönde değişti. Amina’nın köyüne su kuyusu açtırmak için bir kampanya başlattı. Başta kimse ciddiye almadı. Ama o pes etmedi. Bastığı broşürler, anlattığı hikâyeler, topladığı bağışlar… Önce birkaç öğrenci, sonra hocalar, sonra da rektörlük destek verdi. Ve sonunda köye bir kuyu açıldı.
Amina’dan gelen ilk fotoğraflarda, çocuklar kahkahalarla çıplak ayaklarıyla suya basıyorlardı. Elif uzun süre baktı o kareye. O su, sanki onun kalbinden akıyordu. Hem susuz topraklara hem susamış yüreklere hayat hem de kendi kalbine hayat veriyordu.
Yıllar geçti. Elif mezun oldu, doktor oldu. Bir sabah posta kutusunda kahverengi bir zarf buldu. Üzerinde tanıdık bir isim: Amina. “Elif,” diye yazmıştı, “su geldiğinden beri toprakta yeni bir bitki filizlendi. Adını bilmiyorduk, şehre götürdüler, meğer tıbbi bir bitkiymiş.”
Elif mektubu okurken gözleri doldu. Bir zamanlar, kendine aldıkça içine giremediğini sandığı ve bu yüzden eksik hissettiği hayatın, aslında ne kadar aldatıcı ve içi boş bir yanılsama olduğunu fark etti. Oysa elindekini paylaşmak, başka hayatlara umut olmak, içindeki boşluğu dolduran asıl eksik parçaydı. Sahip olduğu hiçbir şey o kuyudan çıkan su ve sonrasında müjdeyle gelen bu mektup kadar mutluluk vermemişti. Gerçek zenginlik işte tam da bunda saklıydı.
Ve o an, örgü örerken annesinin söylediği o nasihati bir kez daha hatırladı:
“İnsan var olmaya çalıştıkça yok olur. Sahnede yok olabilen, insanların hayatında var olmaya başlar.”
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/
Yorumlar
Yorum Gönder