ZRRR, ZRRRR
(Reddedilmesine rağmen,
tekrar ısrarla çalıyordu telefon)
ZRRR, ZRRRRRR
-Kızım ben
arayınca hemen açın telefonu, sonra ne diyeceğimi unutuyorum.
-Tamam anne
toplantıdayım, ısrarla arayınca dışarı çıktım. Ne oldu hayırdır?
-Ayy ismi
neydi, az önce aklımdaydı üff neyse misafirler gelecek akşama, ayakta durmakta
zorlanıyorum, akşama erken gelip yardım eder misin? Ha bir de gelirken yeşillik
alıver.
-Bunun için mi
ısrarla aradın anne! Neyse tamam, alırım.
O zamanlar kimse
fark etmese de hastalığın belirtileri böyle başlamıştı. Hatice Hanım, birini
aradığında telefonun hemen açılmasını isterdi; çünkü söyleyeceklerini
unutacağından endişelenirdi. Hareketleri yavaşlamış, uzun süre ayakta durmakta
zorlanmaya başlamıştı. Bir şeylerin ters gittiği açıktı ama henüz adı
konmamıştı.
Zamanla
unutkanlıkları çoğaldı. Simaları karıştırdı, günler, aylar, mevsimler yer
değiştirdi. Zaman kavramı kalmadı. İsimleri unuttu, bulunduğu yeri hatırlayamaz
oldu, bakışlarındaki boşluk her geçen gün biraz daha derinleşti. Ve en
nihayetinde o boşluk, hafızasını tamamen ele geçirdi. Artık hastalık açıkça karşılarında duruyordu,
üstelik ‘Alzheimer’ kendisinden daha çok, yakınlarını ilgilendiriyordu.
Yakınları için
alzheimer her geçen gün, yaradılışın tersine doğru gidişi çaresizce izlemek
gibiydi. Önce hareketleri yavaşladı, sonra yeme içme ve tuvalet gibi temel
ihtiyaçlar bir bebek gibi giderilmeye başlandı. Hatice Hanım artık katı
yiyeceklerden çok sıvılarla beslenir hale gelmişti. Ailesi buna belki zamanla
alışabilirdi ama asıl ağır olan şey; kırk beş yıllık eşine “Baba” diye
seslenmesi, emekle büyüttüğü çocuklarını tanımaması, daha yeni yemek yemişken “Beni
aç bırakıyorsunuz.” diyerek suçlaması idi…
Her iki-üç dakikada
bir aynı soruları defalarca sorması, gece yarısı uyanıp sabaha kadar benzer
soruları tekrarlaması, yakınlarının kızmadan, sıkılmadan, uykusuz uykusuz
hepsine tek tek cevap vermesi ise sabırlı insan olup olmadıklarının testi
gibiydi.
Tüm bunlar,
yakınları için çok zor olsa da onlara sahip oldukları nimetleri hatırlatıyordu.
Bilince, akla sahip olmak ne kadar da büyük bir nimetti! İnsanı insan yapan en
kıymetli hazineydi. O olmadan insan sadece bir bedenden ibaretti ve asıl
anlamını yitiriyordu. Nitekim Hatice Hanım’ın bedeni yanlarında olsa da
yakınları onu çok özlüyordu, çünkü karşılarındaki Hatice, bildikleri Hatice
değildi artık.
O güçlü insanın
zayıf hâllerine; bir zamanlar eğitimcilikten ticarete, çocuk yetiştirmeden
hayata dair pek çok şeyi bilirken artık bilmez olduğu hâllere şahit olmak,
yakınları için büyük bir üzüntüye sebep oluyordu ama aynı zamanda
farkındalıkları da artmıştı.
Hatice
Hanım, Ankara’da tüccar bir ailenin yedi çocuğundan biriydi. Annesini küçük
yaşta kaybetmişti. Bir yandan evde annelik görevini üstlenmiş, diğer yandan üniversite sınavında on birinci olmuştu. Bu
büyük başarıya rağmen babası, onun istediği
bölümde okumasına izin vermedi. Hatice okumayı öylesine çok istiyordu ki
mecburen babasının onun için uygun gördüğü bölümde okumaya razı oldu.
Sonra,
hiç tanımadığı halde rüyasında gördüğü ve rüyasından bir hafta sonra gelip
kendisine talip olan kişiyle evlendi ve Erzurum’a gitti. Varlıktan biraz
darlığa düşmüşlerdi ama Hatice azimliydi. Erzurum’a
gittikleri için okulu bırakmak zorunda kalmış ama azmedip tekrar sınava girmiş,
Erzurum’da üniversiteye başlamıştı. Ama okul hayatı boyunca evini, evliliğini
hiç aksatmamış; çocukları olduktan sonra da okulunu aksatmayıp mezun olmuştu.
Hem çalışmış hem çocuklarını büyütmüş hem evinde yemeğini bir gün bile eksik
etmemişti.
Bu emeklerin
karşılığını İstanbul’a dönüş yaptıklarında buldular. Kıtlık dönemleri bitmiş,
bolluk dönemleri başlamıştı. Evlerini almışlardı, baba mesleği olan çeyiz
dükkanını da tekrar açabilmişlerdi. Bolluk getirdikleriyle ne şımartmış ne de
akrabalarına, ailesine olan vefa borcunu unutturmuştu. Bugün sahip olduklarına
dair şükrünü de teşekkürünü de ağzından düşürmezdi. Yaşlanmış babasını, aile
büyüklerini sık sık ziyaret eder, alışverişlerini yapar, doktor, hastane getir
götürlerini ihmal etmezdi. Onlara da çocukları gibi bakar, her birine ayrı ayrı
özen gösterirdi.
Hayatı boyunca hiç
boş durmadı Hatice Hanım. Yaptığı her işi hakkını vererek, hürmet ederek yaptı.
Teşekkür de beklemedi, payına düşenden hep razı oldu. Çocuklarını da bu
bilinçle yetiştirmeye çalıştı. En nihayetinde dört evladı da kendi hayatlarını,
yuvalarını kurdular. Torunları okullara başladı. Tam artık rahat edecek
denirken bu hastalık çıkageldi.
Alzheimer
ilerledikçe külfeti de artmaya başladı. Artık çocukları Hatice Hanım’a evde
bakmakta zorlanmaya başlamışlardı ama bakım evine vermeye gönülleri razı
gelmiyordu. Hastalığın psikolojilerinde oluşturduğu ağırlık fiziksel
zorluklarından daha ağırdı. Belki de dağılıp gideceklerdi; Hatice Hanım onları
böyle güzel yetiştirmeseydi. En nihayetinde yaşadıkları tüm gerilimleri alt
etmeyi başarıp birbirlerine kenetlendiler. Hatice Hanım'ın bütün bir ömür
ailesine verdiği emekleri, şimdi ailesi fazlasıyla kendisine vermeye
başlamıştı; Hatice Hanım her ne kadar artık hiç farkında olmasa da.
Hatice Hanım'ın
hasta olmadan önceki, belki de imrenilecek hayatını bilenler, onun şimdiki
hâline inanamasalar da herkes kendi payına düşen hayat dersini heybesine
koyuyordu. Ama en büyük dersi, yanından hiç ayrılmayan ve ona bebek gibi özenle
bakan eşinin dilinden dökülen şu sözler veriyordu:
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/
Benim annem de ulaşana kadar arar. Açmayınca sinirlenir. Onu daha iyi anladım sayenizde 🙂
YanıtlaSil