TOPLANTI ERTELENDİ, YA HAYAT?
Tam arabaya binecekken farın
çizildiğini fark etti Ahmet.
"Yaa bir kere de güzel güne
başlasak olmaz mı?" Binerken de kafasını çarpınca, hıncını direksiyona
attığı bir yumrukla almaya çalıştı. " Zaten tek tek gelmez ki, hepsi üst
üste gelir!"
Ahmet, çocukluğundan beri sahip olduğu
son dakika harekete geçme huyunu iş hayatına da taşımıştı. Ne yapacaksa son
dakikaya kadar bırakır, sonra da telaştan iki ayağı bir pabuca girerdi. Ona
sorsanız yaşadığı tüm bu aksilikler, onun telaşından değil, bahtsızlığından
kaynaklanıyordu. Ahmet’e kalsa âdeta sanki bütün dünya birleşmiş, sadece onu
mutsuz etmeye uğraşıyordu.
Nitekim o sabah da böyleydi. Yine
son dakika yetişmesi gereken bir toplantı vardı. Alarmını defalarca ertelemiş,
biriken 5 dakika dahalar 35 dakika olmuştu. Sonunda 5 dakikada hazırlanıp
hışımla evden çıktı. Trafikte bir eli kornada ilerlemeye çalışırken,
kendi kendine homurdanıyordu:
"Yürüsene be kardeşim, at arabası mı
kullanıyorsun? Bir akıllısı da bana denk gelmez zaten!” Söylenirken telefonu
çalmaya başladı. Arayan iş yerinden Erol'du.
"Ahmet, tam yolunun
üstündeyim. Büfenin oradaki duraktan beni de alır mısın?" Ahmet, “Tamam.”
dese de içinden söylenmeye devam ediyordu:
“Sanki otobüs şoförüyüz. Bir onu
al, bir bunu bırak. Servise döndük iyice.”
Erol arabaya biner binmez
Ahmet'in gerginliğini fark etti. O da Ahmet'in aksine çok sakin bir insandı. Bu
sakinlik, Ahmet’in öfkesini daha da artırıyordu sanki. Neden beni bulur bu
dikkatsiz şoförler? Neden Erol’u bulmazlar da hep ben çekerim? Tam bu düşünceler içinde boğulurken Erol’un
sesiyle irkildi: “Ahmet ne olacak senin bu halin? Gölgenle bile kavga ediyorsun
be oğlum!”
Ahmet patladı! “Bütün dertler
beni buluyor, ben ne yapayım? Ben hiçbir şey yapmıyorum, herkes üstüme geliyor.
Al bak işte! Adam şeridinde bile gidemiyor üstüme kıracak nerdeyse. Gel de
sinirlenme, şimdi ben miyim sinirli! Toplantıya yetişemeyeceğiz bu adamlar
yüzünden.”
“Oğlum sen grup mesajlarını
okumadın mı? Toplantı bir saat ileri alındı. Ben de onu öğrenince bir 20 dakika
geç çıktım evden. İyi de oldu hem evde maillerime bakarken kahvemi içtim hem de
seninle denk geldik. Sahi niye görmedin sen mesajları?”
Telaş içinde mesajlara bakmaya
fırsat bile bulamamıştı. Ertelenme haberine sevinse mi üzülse mi bilemedi. Erol’un
sakince kahve içmesine mi, yoksa 20 dakika daha fazla uyuma şansımı
kaybettiğime mi sinirleneyim? diye içinden geçirdi. Serinlemek istercesine
yanındaki naneli şekerlerden birkaç tane attı ağzına.
“Acele etme oğlum! Acele ettiğin
sürede yaptığın işle sakince yaptığın iş arasında zaman farkı yok…” derdi
annesi.
İnsan tıpkı çalan alarmı
ertelediği gibi kazançlı çıkacağını düşünerek problemini de erteler. Ta ki
ertelediği sorunlarıyla tekrar karşılaşana dek! Her ertelemede insan o
olayın üstünü örter, ancak sorun devam eder.
Çalan alarmı kapatıp, uykuya
dalmanın bir keyfi olsa da… Öykünün nihayetinde kaybediş olacaksa, başında kazanmak
ne kadar anlamlı olabilir?
Yoksa erken kalkıp sakince
hazırlanarak, güzel bir kahve içmenin rahatlığı mı fazla geliyor bize?
Kendimize verdiğimiz değer, 5
dakika daha uyumaktan mı ibaret sadece?
Neyi erteliyoruz? Sorunları mı,
çözümleri mi? Yoksa sadece kendimizi mi?
Bir söz yankılandı zihninde:
Sabahları sakince uyanıp, telaşsız
şekilde işe koyulmak nasıl olurdu?
Neyi kaybettim bu sabah? Sadece
zaman mıydı?
İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Hayat ertelemeye gelmiyor..
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🫶
Hayat bize zorluk çıkarmıyor biz kendimize hayatı zorlaştırıyoruz...
YanıtlaSilNeyi erteliyoruz? Sorunları mı, çözümleri mi? Yoksa sadece kendimizi mi?
YanıtlaSilKeşke düşünebilseydik
Ne kadar anlamlı ve düşündürücü bir yazı olmuş…
Emeğinize sağlık😊
Kaleminize sağlık hocam🌸
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam
YanıtlaSilEmeğinize sağlık… aslında zaman algısı insana göre nasıl da değişiyor…sakin yaptığın işle, telaşlı yaptığın iş aslında aynı zamanda oluyor…sadece algılamamız değişiyor…
YanıtlaSil