SU VE BALIK

 “Adamın birinin akvaryumdaki Japon Balığı hastalanır. Adam, balığı satın aldığı dükkâna götürür. Satıcı balığa bakar ve balık gerçekten hastadır. Balığa bir damla ilaç içirir. İlacı içen balık iyileşir. Adam mutlu bir şekilde evine döner ve balığı akvaryumun içine yeniden bırakır. Aradan iki gün geçmeden balık yeniden hastalanır. Adam balığı tekrar aldığı dükkâna götürür. Satıcı yine aynı işlemleri tekrarlar. İyileşen balık yine akvaryumun içindedir. Balığın hastalanması, dükkâna gitmesi, evde akvaryuma konması uzunca bir süre tekrar eder. Kimsenin aklına, hastalığın akvaryumdaki sudan kaynaklanabileceği ve aslında akvaryumun ‘hastalıklı suyun’ değiştirilmesi gerektiği gelmez.”

Yağmur taneleri sınıfın camına usulca vurmaya başlamıştı. Koridordan yükselen çocuk sesleri, koşuşturma sırasında çıkan ayak sesleriyle birbirine karışıyor; okul binasında yankılanan tanıdık bir melodiye dönüşüyordu.

Ayşe Öğretmen, yeni aldığı kitabın ilk sayfasında yer alan italik cümleleri okurken bir an duraksadı. Okudukları içini ürpertmişti. Gözlüğünü burnunun ucundan hafifçe indirip, parmak uçlarıyla kitabın kapağını kapattı. Sonra başını yavaşça kaldırdı; yağmur damlalarının süzüldüğü camın ardından, sisle örtülmüş çatıların arkasındaki belirsiz gökyüzüne baktı. Zihninde yalnızca tek bir isim yankılanıyordu. Mehmet!

Sınıfta son zamanlarda Mehmet’le ilgili şikâyetler artmıştı. Arkadaşlarına bağırıyor, itiyor, alay ediyordu. Defalarca uyarılmış, cezalandırılmış, rehberlik servisine gönderilmişti. Her seferinde birkaç gün uslanıyor, sonra aynı davranışlara geri dönüyordu.

Ayşe Öğretmen, bu tekrar eden döngünün içinden çıkmaya çalışırken, bu kez şikâyetler yalnızca öğrencilerden değil, velilerden de gelmeye başlamıştı.
Zorbalığa uğrayan çocukların bazı aileleri görüşme talep ediyor, çözüm bekliyordu. Ancak her velinin yaklaşımı birbirinden farklıydı.

Kimi, “O sana vuruyorsa sen de altta kalma, karşılık ver!” diye çocuklarını tembihliyor; kimi, “O da çocuk daha, şaka yapıyordur, geçer.” diyerek olanları önemsememeyi öğütlediklerini söylüyor. Bir başkası ise, “İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.” diyerek çocuğuna sürekli kötülük görse bile iyilikle karşılık vermesini telkin ediyordu.

Peki ama, bunların hangisi doğruydu?

Ayşe Öğretmen’in aklında başka bir soru dolanmaya başlamıştı:

Asıl mesele Mehmet’in davranışları mıydı, yoksa onu bu davranışlara iten görünmeyen nedenler mi? Mehmet neden böyleydi? 

Sınıfın minyon ama en çalışkan öğrencisi Ali, Mehmet’in hedeflerinden biri hâline gelmişti. Mehmet, onu çoğu zaman şakayla karışık iğneleyen cümlelerle küçümserdi:

Birinci sınıfların yeri burası değil!”

Aa Ali, sen de mi sıradaydın? Göremedim seni!

Ya da yere bir şey düştüğünde,

Ali eğilmeden alabilir zaten!” derdi.

Sözüm ona oyun gibi görünen bu sözler, Ali’yi her gün biraz daha yaralıyordu. Ama en son spor dersinden önce, Ali’nin sırasına gizlice gerçek gibi görünen, sahte bir yılan bırakınca sınır aşılmıştı. Ali çok korkarak bağırmaya başlamış adeta bir travma geçirmişti. Bu olaydan sonra Mehmet ceza almış, rehberlik servisine yönlendirilmişti.

Sınıf başkanı Gamze de Mehmet’in sözlerinden az çekmiyordu. “Gözlüklerinle geleceği de görebiliyor musun? Senin gözlükleri güneş paneli yapalım.” gibi cümlelerle sürekli iğneliyordu.

Mehmet her seferinde davranışlarının sonucunda ya uyarılıyor ya rehberliğe yönlendiriliyordu. Birkaç gün düzelmiş gibi görünse de gerçekte bir şey değişmiyordu. O hâlde, sorun aynı kalıyorsa, çözüm yolları da artık değişmeli değil miydi? Bu durumun gerçek sebebi neydi?

Mehmet’te başkalarını küçümseyerek güçlü gözükme isteği neden vardı? Bu güç dengesizliği neden kaynaklanıyordu?

İşte elindeki kitapta okuduğu o satırlar tam da bunu söylüyordu. “Şimdiye kadar hep balığa bakmışlardı… Ama ya su? Su nasıldı?” 

Bu balığı hasta eden suyun kirliliği nerden geliyordu? Bir yerden geliyor olmalıydı. Çünkü biliyordu ki çocuklar, evde, ekranlarda veya yaşadığı ortamda kimleri neleri görüyorlarsa okula onu taşıyorlardı. Konuşma tarzları, şiveleri nasıl ebeveynlerini andırıyorsa; davranış biçimleri, tepkileri de gördüklerinin yansımasından ibaretti.

Mehmet’in ailesiyle yapılan görüşme aklından geçiyordu. Annesi siyah pantolon üzerine nakışlı beyaz gömlek giymişti. Görür görmez bu beyazlıkta bir gömlek nasıl olabilir, diye geçirmişti içinden Ayşe öğretmen. Misafirlerini buyur ederken elini uzatınca, anne önce bir tereddüt etmiş ardından elini uzatmıştı. Sonrasında yaptığı hamle çok daha ilginçti. Elini geri çekip koltuğa oturmadan önce masanın üzerindeki post itlerileri üste koyup düzenlemişti. Aynı şeyi sehpanın üzerindeki kitaplara da yapmış ardından çantasından çıkardığı ıslak mendille defalarca ellerini silmişti. Bu hareketler düzen ve titizlikte aşırılığa işaret ediyordu. Toplantı boyunca tüm söylediklerini dikkatle dinlemiş ve not almıştı ama eşine hiç bakmamıştı. Gözünün ucunu bile yakalayamamıştı Ayşe Öğretmen. 

Baba ise durgun, yok yok donuk bir adamdı. Neredeyse hiç konuşmamıştı. Dinlediğinden bile şüphe duyulacak kadar hissiz bir adamdı. En ufak bir yorum yapmamıştı. İlişkide bir sorun vardı, o belliydi de neydi? Görüşmede Mehmet’in durumu için bir çözüm bulamamış olsa da aileyi tanıması açısından oldukça verimli olmuştu.  Anlaşılan oldukça dengesiz bir aile ile karşı karşıyayız demişti ve şu konuda çok emindi.

Sebep değişmeden, sonuç değişmeyecekti.

Balığa değil, suyun kendisine bakma vakti gelmişti. Peki ama nasıl?

...

 

 


Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır… 

İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…

Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/kim-kimdir-semineri/

 

Yorumlar

  1. Sonuçları değil de ardındaki sebepleri deşifre edip, düzeltebilmek nasip olsun🤲🏻

    YanıtlaSil
  2. Balıkla o kadar oyalanıyoruz ki, suya bakmak çoğu zaman aklımıza gelmiyor... Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir öykü,devamını bekliyoruz:)

    YanıtlaSil
  4. Her çocuk ailesinin bir yansıması... işaret okuyabilene çok şey ifade edebiliyor... Ve insan emek verdikçe onunla ilgili çözüm hattına erişebiliyor.

    YanıtlaSil
  5. Çoğu zaman gözümüzün gördüğü yanlış olan şeyi düzeltmeye çalışıyoruz, aslında temeldeki sebebe bakmadan. Tıpkı vücudumuz hastalık semptomu gösterdiğinde hemen ilaçlara sarılmak gibi. Oysa en kilit cümleden sonra ne söylenebilir ki: sebep değişmeden sonuç değişmez.. çok güzel bir anlatım, kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder