ÖĞRETMENİM! CANIM BENİM!

 

Herkes heyecanla tek bir ekrana bakıyordu ve ekranda kocaman bir yazı; “Kamu Personeli Seçme Sınavı Sonuçları”

Elif elleri titreyerek şifresini girerken arkasında bekleyen babasının sesini duydu.

-Ne olursa olsun üzülmek yok tamam mı kızım!

Annesi destekledi hemen.

- Tabii ya! Sen çok çalıştın yavrum sonuç ne olursa olsun biz senin emeklerinden razıyız. 

Bir omzunda babasının elinin diğer omzunda annesinin elinin sıcaklığını hissediyordu.

Sonra kardeşinin muzip sesi girdi hemen araya.

- Ablaa inşALLAH atanırsın da biraz da abla parası yeriz.

 

Sınava üçüncü girişiydi Elif’in. Tüm bu çabası sınıf öğretmeni olmak içindi. Beş yaşından beri büyüyünce ne olacaksın bakalım sorularına “Öğretmen olacağım.” diye cevap verirdi hep. Öğretmenlik provasına da çok erken yaşta başlamıştı. İlk öğrencileri bebekleri olmuştu. Onları sıra sıra dizer, öğrendiği ne varsa ilk onlara öğretirdi. Daha sonra kardeşiyle devam etti kariyeri. Bütün ödevlerini Elif yaptırır, anlayamadığı konuları ona teker teker anlatırdı.

 

Şimdi ise bu koca ekranda ya hayallerinin kapısını aralayacaktı ya da…

Ya da yeniden başlayacaktı her şeye…

Tüm bunları düşünürken bir gürültü koptu arkasında.

-Tebrikler öğretmen hanım!

-Şükürler olsun güzel kızım kazandın!

-Ablaaa ilk maaşınla alacağın hediyemi unutma ona göre!

Elif’in mutluluktan gözleri doldu. Ağzından iki kelime çıkıyordu sadece;

Şükürler olsun! Şükürler olsun!

 

Ve heyecanlı serüven başlamıştı Elif için. İlk görev yeri Kars’ta bir köy okuluydu. Şehirde büyümüş, kombili evlere doğmuş, eli sıcak sudan soğuk suya girmemişti. Şimdi köyün muhtarı ona;

 

-Odununu kömürünü biz hallederiz Öğretmen Hanım sen dert etme diyordu. Ha bu arada haftada iki gün elektrikler kesilir diye de ekledi sonra.

Elif zorlanacağını düşünüyordu ama bu kadarını da hiç tahmin etmemişti. Kars soğuktu, evi soğuktu, sınıfı soğuktu ama insanı sıcacıktı bu memleketin. 

 

Daha okulun ilk gününde, sınıfa her giren çocuk elinde bir poşetle girdi içeriye. Anneleri çocukları tembihlemiş “Bala can öğretmenini sakın üzme!” demiş, ellerine de bir hediyelik sıkıştırıp göndermişlerdi. Kars kaşarı, çeçil peyniri, tereyağı, yumurta, yoğurt, patikler, örme yelek… Elif’in ihtiyacı olan ne varsa çocukların ellerindeydi. Elif o zaman anlamıştı, öğretmen olmaya geldiği bu köyde aynı zamanda öğrenci de olacağını… 

 

Akşam, evine yakın bir yerde oturan öğrencisinin getirdiği kesme aşı çorbasını içerken derin düşüncelere daldı. Geldiğinden beri neye ihtiyacı varsa köy halkı tarafından karşılanmıştı. Öğretmenine sadece öğretmenler gününde hediye alan bir öğrenci olan kendisi için bu çok şaşırtıcıydı. Gördüğü bu kıymet onu çok mutlu ediyordu. Bir yandan çorbasını kaşıklıyor diğer yandan da bugün okul kapısını tamire gelen velisinin söylediklerini düşünüyordu.

 

Elif onların bu hürmeti karşında duyduğu mahcubiyeti dile getirdiğinde “Hörmet hak edene gösterilende manası olar. Biz öğredene hörmet eliyerik. Büyüklerimizden bele görmüşüz. Öğretmenin, öğredenin gıymetini bilsinler isteriz.’’ Elif’in gözleri dolmuştu. İnsanın etini kesen soğukta bile yüreği sıcacık olmuştu. 

 

“Şimdi sıra bende!” dedi Elif kendi kendine. Bu insanlara edebileceği en güzel teşekkür, hürmeti hak etmek olacaktı.  İlk işi okulla ilgili eksik listesi çıkarmak oldu. Bir de yanına yapılacaklar listesi. O esnada gözüne, Kars’a gelmeden önce yaptığı “İlk Maaşımla Yapacaklarım” listesi ilişti. Tereddüt etmeden katlayıp defterinin arasına sıkıştırıverdi.  Sonra kolları sıvadı Elif. Bir yandan öğleye kadar çocuklarla ders işliyor, bir yandan da okulun ufak tefek ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. İyice kış gelmeden önce sıvası dökülmüş gri duvarları rengarenk boyadılar çocuklarla. Elif bir taraftan sınıfın camlarını siliyor bir taraftan da bahçede oynayan öğrencilerini izliyordu. Hafta sonu da mesaisi devam etti. Çocuklarla birlikte sıraları dışarı çıkartıp boyadılar. 

 

Köylü de bu sırada boş durmuyor, Elif’in etrafında pervane oluyor, neye ihtiyacı varsa bulup getiriyordu. Boya, tamir işleri, kırık camlar, bozuk musluklar, kışlık odun takviyesi derken birkaç haftaya okul bambaşka bir yere dönüşmüştü.

 

İki odalı okulun boş olan odasını da kütüphane yapmaya karar verdiler. Okulda kütüphane vardı, ama çok küçük bir kitaplıktan oluşuyordu. Üniversitede beraber okuduğu arkadaşlarını aradı, ailesinden birkaç kişiyi aradı ve okul için kitap bağış projesi başlattı. Birkaç haftaya çocukların yeni bir kütüphanesi olmuştu. Kütüphaneye kitap okuma köşesi de yaptılar. Hep birlikte minderler dikip özenle yerleştirdiler. 

 

En son Elif’in kasabadan aldığı kardelenleri diktiler okulun bahçesine. Özellikle “kardelen” tercih etmişti. Bir yandan çiçekleri ekiyor diğer yandan çocuklara öğüt veriyordu Elif. “Çocuklar neden bu çiçeği seçtim biliyor musunuz? Çünkü kardelenler, karda dahi çiçek açabilen dayanıklı çiçeklerdir. Siz de benim kardelenlerimsiniz. Hayatta birçok zorlukla karşılaşacaksınız bazen çok da yorulacaksınız ama istiyorum ki hiç ümidinizi kaybetmeyin. Her zorlandığınızda bu ektiğimiz kardelenler gelsin aklınıza. Onun karı yarıp çıkması gibi, sizde yaşadığınız zorluklara karşı dayanıklı olun.” Çocuklar şu an bunu bir oyun olarak görüyordu belki ama Elif Öğretmen sadece bir tohum ekmemişti toprağa. Çocukların yüreğine de umut ekmişti aynı zamanda.

 

Elif onların gözündeki ışıltıyı gördükçe bütün yorgunluğunu unutuyor, yaptıkları onun için daha bir anlam kazanıyordu. Arkadaşları arayıp, “Neden uğraşıyorsun bu kadar, birkaç seneye İstanbul’a dönersin zaten, doldur görev süreni, çok da uğraşma” deseler de o bunların hiçbirini dinlememişti. O, elinin değdiği yeri güzelleştirmek istiyordu.

 

Öyle de oldu.

Elif’in iki yıllık görev süresi boyunca dokunmadığı yürek kalmamıştı. Güzel anılar biriktirdiği, öğrettiği, öğrendiği bu şehirden veda vakti gelmişti. Öyle sevilmişti ki Elif Öğretmen, okulun bahçesindeki kardelenlerin dahi boynu bükülmüştü…

 

Öğretmene…

Öğretene…

Güzelleştirene…

Kıymetlendirene…

Selam olsun…

 




Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır… 

İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…

Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/kim-kimdir-semineri/




Yorumlar