KAPILARIN ARDI - BODRUM

 


Havalar iyice soğumaya başlamıştı. “Bodrum kaçamağının tam zamanı” deyip biletini almıştı Melek geçen hafta sonu. Bu tek başına yaptığı Bodrum tatillerinin dördüncüsü olacaktı. Kışa geçmeden önce kendime verdiğim en güzel hediye diyordu adına. Yaz mevsiminin nemli sıcağında onca insanın arasında olmak ona göre değildi. Plajlarda güneşlenmek değil, adımlarken kenti hissetmekti istediği. Kulağında ta üniversite sıralarında hocasından duyduğu o cümle vardı; “Bir sosyoloğun ayakkabıları çamurlu olmalı”. Diğer büyük çoğunluk gibi o da mesleğini yapamamıştı, ama hocasının bu sözünü tutmuştu elinden geldiğince. 

Bodrum ise özeldi onun için. Hele hiç beklemediği yerlerde karşısına çıkan o muhteşem kapıları. Her gidişinde onda iz bırakan bir kapı olmuştu. “Bu sene beni hangisi bekliyor acaba.” diye geçirdi içinden. 

Uçaktan indiğinde saat 10’e varıyordu. “Oh güzel bir kahvaltı nasıl iyi gelecek. Bakalım karşıma neresi çıkacak.” derken eşyalarını kalacağı pansiyona bırakıp sırt çantasını takıp yola koyuldu. Girdiği ikinci sokaktı sadece, yeşilin taş duvarlarından taştığı bir bahçeye açılan demir bir kapı ile karşılaştı. “İşte bu!” dedi turkuaz mavisi kapıya bakıp, “İşte bu!” 

Begonvillerin fuşyası ile turkuaz mavi çok güzel bir tezat oluşturuyordu. 2 merdiven ile ulaşılan kapının ardı insanı merakta bırakıyordu. İster istemez o yöne yöneldi. Çekinerek kapıyı itelerken, içeriden kuş cıvıltısını andıran bir ses geldi. “Günaydın. Hoşgeldiniz, buyrun. Kusura bakmayın bugün biraz geç açtık. Onun için kapı kapalı kalmış.

“Rica ederim, günaydın.” derken bahçeden içeri girdi. İçerisi cennetten bir köşe gibiydi. Begonvillerin altına yerleştirilmiş, son derece zarif perforje ayaklarla taşınan mermer masaları olan güzel bir kafeydi burası. Çok geniş bir kahvaltı sunuyor gibi değiller ama hiççç farketmezdi. Az önce konuşan bir kadın mıydı yoksa şu masaların birinden diğerine atlayan serçeler mi derken gençten kız elinde menü ile geri geldi. “Ekşi mayalı kuruvasanlarımız yeni geldi. Denemenizi tavsiye ederim.” Melek gülümseyerek “Tam aradığım!” dedi. Yanında kahve ile güzel bir başlangıç olacaktı. 

Masalardan birine oturdu ve çantasından gezi defterini çıkardı. Etrafını izlemeye devam etti. Acaba kimler yaşamıştı burada? Tam bir yaşanmışlık kokuyordu. Kaç nesil gülmüş, ağlamış, sevmiş, sevilmiş, sevişmişti acaba. İlk sahibi kimdi? Ya sonrakiler? Sahip olmak, sahip sahip olmak ne demek? diye yankılandı sesi zihninde. Burası benim diyen kaç kişi olmuştu acaba? 

Düşüncelerinden “Kahveniz!” diyen sesle sıyrıldı. Bombeli, insanın eline tam oturan fincanları tercih etmişlerdi. Sunumları da bahçenin zerafeti ile uyumluydu. Kahvesini yudumlarken burada yaşayanların nasıl insanlar olabileceklerini hayal etmeye devam etti. Onların misafiri olsaydın nasıl olurdu acaba... Şimdi hiçbiri yok. Sahip oldukları bahçede ben oturuyorum. ’’Nasıl da büyük bir yanılgı?’’ diye fısıldadı. Az önce sorduğu soruyu büyük harflerle yazıverdi. 

‘SAHİP OLMAK NE DEMEK?’

“Başlangıcı ve sonu olan bir sürede kullanacağım ve sonrasında da hiç erişimim olmayacağı şey aslında benim demek mi sahip olmak?” Bunun için nasıl da büyük bir enerji harcıyor insanlar. Kendi çilesi aklına düştü. Bir mülkü olsun diye 1+1 evini alırken aylarca ailesini görememişti, gece mesaileri sebebiyle. Bir anda hepsi çok saçma geldi. 

Şimdi bu topraktan çıktığı için bu toprağa sahip mi yani bu begonvil? Masaya konan kelebeğe baktı. Kelebeğin “Bu masa benim.” demesinden ne farkı var bizim yaptığımızın. Yaşamı kısa diye kelebeğin söylediğine saçma diyoruz. Peki bizim yaşam süremiz ile dünyanın yaşını karşılaştırdığımızda durum değişiyor mu? Sonlu olan ve sonsuz olan varken bir şeylere sahibim diyebilir mi insan? Düşündükçe ‘sahip olma’ kelimesine yabancılaşıyordu. “Mülk edinmek, sahip olmak. Bence bu terim yanlış!” deyiverdi. “En iyi ihtimalle emanetçi olabilir adı.”

Defterin arkasını çevirdi ve kendime notlar bölümüne “Emanetçisi olduğunun farkına var Melek. Bir sahip var ama belli ki bu kesinlikle sen değilsin.” yazdı. Düşünceler kafasında uçuşurken gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı.  




Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır… 

İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…

Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/kim-kimdir-semineri/



Yorumlar

  1. kısacık ömrümüzü doğru bir amaç üzere geçirmek nasip olsun. Elinize sağlık, çokça düşündüren bir yazı..

    YanıtlaSil
  2. Yaşarken bize ait gibi...geriye dönünce ait olmamış gibi... hava gibi rüzgar gibi ne yetişebilir insan ne yakalayabilir... Ve zıttında bizim ömrümüzü bunun üzerine kurduğumuzu, çabalarımızı inanılır gibi değil.

    YanıtlaSil
  3. Sonlu olan ve sonsuz olan varken bir şeylere sahibim diyebilir mi insan?
    İnsan okuduğu bir cümle için dakikalarca boşluğa bakar mı? İşte öyle bir etkisi vardı, yazının ellerine sağlık💞

    YanıtlaSil
  4. Her şeyin geçici olduğu hayatta bi şeylerin sahibi olduğunu düşünmek ne büyük yanılgı.. kaleminize sağlık, dilerim tüm bunların farkında olarak bize verilen emanetlere layıkıyla ile bakar ve gerçek sahibine şükrü unutmayız🫶🏻🙏🏻

    YanıtlaSil
  5. İnsan kendisine emanet verilen her şeyi nasıl da sahiplenmeye meyilli! Yetmeyip daha da fazlasının peşine düşüyor üstelik.. çok güzel bir hatırlatma oldu, kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  6. Yazıyı okuduğumda aklıma şu söz geldi; “Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan mülk de yalan, Var gel biraz da sen oyalan.“

    YanıtlaSil
  7. İnsan sahip olduğu şeylerin geçici olduğunu anladığında daha çok kıymet biliyor ve neye ne kadar değer vermesi gerektiğini ölçümleyebilir hale geliyor

    YanıtlaSil
  8. Sahip olma kavramının bir yanılsama olduğu ve insanın aslında hayatta pek çok şeyin yalnızca geçici emanetçisi olduğudur.
    Hayatta hiçbir şey bizim değil, sadece bir süreliğine emanetimizde.

    YanıtlaSil
  9. Hayat geçici zaman kısa…
    Kaleminize sağlık☺️

    YanıtlaSil
  10. İnsan sahip oldukça, olamadıklarının hesabını yapar fakat daha ziyade her verilenin birer emanet olduğunu unutmamaktır insanı şükürlü ve teşekkürlü yapan 🌿

    YanıtlaSil
  11. Herşeyin geçici olduğunu bilmek ne büyük bir Konfor

    YanıtlaSil
  12. Emanetçisi olduğumuz tüm değerlerin kıymetini bilmek dileğiyle ☺️

    YanıtlaSil
  13. Sahip olmak ve emanet ne kadarda karıştırmışız bir ömür boyu😔

    YanıtlaSil

Yorum Gönder