SAVAŞIN GÖLGESİNDE 15 # - 7 EKİM



İSTANBUL

EVLİLİĞİMİZİN ÜÇÜNCÜ YIL DÖNÜMÜ- “7 EKİM 2023”

 

Güneş doğmuş biraz da geçmişti ki gözlerini açtı. Saate baktı. Sonra bugün ayın kaçıydı diye düşündü. 

 

-Dün beş, yok ya dün altısıydı halamın doğum gününü kutladık ya. Ahh o zaman yedisi mi? Evet ya bugün 7 Ekim 2023.

 

-Hadi kızımm kalk kalk, daha bir sürü hazırlık yapacaksın!

 

Her sene evlilik yıl dönümü için çok heyecanlanır, erkenden kalkar hazırlıklara başlardı. Ama bu seneki yıl dönümü bir başkaydı sanki. Gelen zarfın içinde umutlar doluydu. Yepyeni bir başlangıcın kapısını açan anahtar, o zarfın içinde saklıymış gibi hissediyordu. O yüzden onu sona sakladı. 

 

Evleneli tam tamına üç sene olmuş. Düğün günü aklına geldi. Bembeyaz dantelli gelinliğinin içindeyken maske takmak zorunda kalmıştı. Ahh, neydi o pandemi dönemleri! Dehşet hastalık her evin kapısını mutlaka bir kere çalmıştı. Onların düğününe de uğramadan geçmemişti. Sevdiklerinden birçoğu hastalıktan ötürü en mutlu günlerinde yanlarında olamamışlardı. Çocukluğundan bu yana hayal ettiği o düğüne hiç benzememişti onlarınki. Kiminki benzemişti ki? 

 

Neyse!” dedi. “Takılma bunlara şimdi, bak kocan da sevdiklerin de yanında işte.”

 

Hızlıca alışveriş merkezine gidip masa örtüsünün üzerine koyacağı pırıltıları, aynı renkli peçete ve mumları da alıp eve geri geldi. Tüm renkler, evliliklerinin rengiyle uyum içinde olmalıydı. Evet onların bir rengi vardı bu hayatta. Büyük bir şehrin içindeki küçük dünyalarında olan o rengin solmasını hiç istemiyorlardı sonbaharda solan yapraklar gibi. Elbette hayat hep yaz değildi. Ardından sonbaharı, kışı ve baharı gelirdi döngü haline. Tıpkı hayattaki zorluklar ve kolaylıkların bir arada olması gibi. Hep bir döngü içinde peş peşe... 

 

Ve tüm bu endişeler bir yanda; heyecanla karışık hüzün ruhunu kaplamışken Umut’un işten dönüş saati gelmişti bile. Kapının zili çaldı. Umut anahtarını kullanmazdı. Eşi açsın isterdi kapıyı ona, yuvama döndüğümü böyle hissediyorum derdi. Mumları yakarken ‘’Geliyorum’’ diye seslendi Sevil.

 

Umut kucağına sığmayan bir papatya demeti ile içeriye girdi. Papatya mı? En sevdiğim dedi Sevil gülümseyip, göz kırparak sevdiğine. Kocaman demeti alıp masadaki vazoya sığdırmaya çalışırken, ne kadar güzel kokuyorlar. Dükkânda bir tane papatya bırakmadan hepsini aldın galiba canım. 

 

Sevil’in gözleri parlıyordu. Hemen masaya geçtiler. Her bir çatal bir öncekini kıskandıracak tatda olmuştu.  Yıl dönümü anıları, hoşbeşi bittikten sonra aynanın önüne koyduğu zarfı alıp Umut’a uzatarak;

 

-“Sen bana umutlarla dolu bir evlilik hayatı yaşatıyorsun, ben de sana bu zarfın içinde yeni umutlarla dolu bir gelecek hediye ediyorum.” dedi.

 

Umut zarfı açtı ve içindeki pembe patiği görünce bir an kaldı. Gözlerini kaldırıp sevdiği kadına baktı. Doğru muydu anladığı. Emin olmak isterken sorup büyüsünü bozmak istemiyordu. Sevil soruyu anlamış ve gülümseyerek başıyla “Evet!” dedi. Umut karısını kucağına alıp döndürürken bir yandan da bağırıyordu. 

 

Hoş geliyorsun kızımm!”.

 

ZULMÜN YAŞANDIĞI O ŞEHİR

7 EKİM 2023

Çocukların sesleriyle şenlenmeye başlamıştı günün ilk saatleri. İyi bir yorgunluğun arkasından gelen o tatlı uyku vardır ya işte tam öyle bir uykudan uyanmıştı Sarah. Ve her ne kadar duyduğu sesler ona huzur verse de bir süre daha bu tatlı uykuya devam edebilmek istiyordu. 

Dün çok güzel bir gündü, güzel bir günün yorgunluğu da güzel geliyordu insana. Dün torunu Amid’in okuldaki ilk günüydü. “Akşama bunu kutlamalıyıııız, hem de okul pastasıyla.” demişti Sarah ve Amid gözlerini kocaman açıp;

Okul pastası mıııı, yani okuldan bir pasta mııı büyükanne?” demişti kocaman kocaman gözlerle. Torununun heyecanı da mutluluğu da gözlerinden taşıyordu. Zaten mutlu bir çocuktu Amid, evin neşesiydi. En sıkıntılı zamanlarda bile öyle güzel güler ve öyle muzipçe sorardı ki sorularını, insanın tüm düşüncelerini bir kenara bırakıp sadece onunla ilgilenesi, o masum dünyasına misafir olası gelirdi.

Okuldan bir pasta mı?” Nereden aklına gelmişti, okuldan bir pasta. Yapılabilir miydi, nasıl yapabilirdi bir süre düşündü. “Onun için pasta olsun da…!” dedi. Sonra dayanamadı, okuldan olmasa da okul önlüğünün aynısından bir pasta yaptı. 

Pastayı hazırlamak, yemekleri hazırlamaktan daha uzun sürmüş, mutfakta fazlasıyla dağılmıştı ama önemli değildi. Beklediğinden çok daha güzel olmuş ve Amid çok mutlu olmuştu. 

Yattığı yerden doğruldu, evi havalandırıp mutfağa doğru ilerlerken korkunç ve şiddetli bir sesle olduğu yere kapandı. Evdeki birkaç cam, sesin ve sarsıntının şiddetine dayanamayarak patlamıştı. Neler oluyordu, evet burası Gazze’ydi ama bu sesin şiddeti diğerlerinden çok farklıydı. Çocuk seslerinin yerini çığlıklar almıştı. 

Eşi haberleri açtı. 7 Ekim 2023, an itibariyle Gazze’nin hem kuzeyinde hem merkezinde geniş çaplı hava saldırıları başlamış, güneyindeki birçok yerleşim yeri de doğrudan hedef alınmıştı. İşgal güçleri, çok sayıda hedefi eş zamanlı olarak vurmuş, üstelik sadece hava harekâtı değil, kara harekâtını da başlatmıştı. Kısık bir sesle “Bu farklı.” diyebildi Sarah. 

Bu savaşın hiçbir savaşa benzemediğini daha kötü olacağını hissetmişti. Bu yaşına kadar birçok savaş görmüştü az çok kıyası vardı, sadece ses değil, görüntüler bile farklıydı. O beyaz duman da neydi? Bombalanan yerlerden siyah dumanlar çıkardı, ama görüntülerde her yerden beyaz dumanlar yükseliyordu. 

Sesler yoğunlaşmıştı, evleri ana caddenin üzerindeydi. Kudüs Hastanesi’nin civarı, tam olarak arka mahalleleri bombalanmıştı. Kuzeyde broşürler atılmış, broşürde ise “Buraları terk edin, bu bölge güvenli değil!” yazıyordu. Nereye gidebilirdi onca insan? Dün her şey normalken, ertesi sabah bunların olacağını kim bilebilirdi? Dışarıda herkes panik halinde oradan oraya koşturuyordu. 

Bulundukları Talil Hava Mahallesi yoğun bombardıman altında kalmıştı. İnsanlar oluk oluk bir cadde üzerinde… kadın, erkek, çocuk… Herkes güneye göç etmeye başlamıştı. Sırtlarında bir çantayla yola çıkmışlardı, demekki herkes broşürde yazılanlara inanmıştı. Onların da gitmeleri gerekiyordu, ancak güneyde gidebilecekleri kimseleri yoktu. Bir yandan da gittiğimiz yeri de vurabilirler diye düşünüyordu.

15. Gün

Saldırılar özellikle gece yarısı daha da artıyordu. Saldırılar şiddetlenince gündüzleri evde, geceleri yakınlarındaki bir okulda kalmaya başlamışlardı. Yiyecek ve su yoktu, herkes sınıflardaydı. Sokaklarda da kimse yoktu artık. Yıkıntılar, cam kırıkları… Molozların içerisinde yürümeye çalışıyorlardı. 

Oturdukları yer beş katlı, otuz iki daireli bir apartmandı. Bir kendileri bir de karşı komşuları kalmıştı. Asansörleri patlamıştı. Elektriği savaşın ilk gününden kesmişlerdi. Az bir suyla bulaşık yıkayıp, az bir yiyeceği pişirmek zorundalardı, başka bir seçenekleri yoktu, imkanları sınırlıydı. Şu sınırlı gibi görünen imkanlar günler, aylar sonra bollukta olduklarını hatırladıkları günlere dönecekti. 

600. Gün

Ve altı yüz gün geçmişti ve savaş hala devam ediyordu. İmkanları azalmıştı evet ama o imkanlara muhtaçlıkları da azalmıştı artık. Tüm ateşli silahları, helikopterleri, füzeleri duyuyorlar ve bunların içinde yaşamaya çalışıyorlardı. Önceleri bir şekilde hayatta kalmaya, tutunmaya çalışırken artık tüm bunlar onların normali olmuştu. Çocukların bile! Zaman geçtikçe füzeleri, evlerinin yıkılmasını, şehit cenazelerini çiziyorlardı resimlerinde. Ya da bir köşede gülerek şehitçilik oynuyorlardı. Bunca zaman öyle sorunlarla uğraşmışlardı ki, dinlenmeleri için yüzlerinin gülmesi yeterli oluyordu. 

İmkanları azalmıştı ama marifetleri artmıştı. Azla mutlu olabiliyor ve güçlendiklerini hissediyordu. Artık neredeyse birçok otun ismini, hangisinin yendiğini hangisiyle ne yapıldığını, hangisinin ne çeşit yaralara iyi geldiğini biliyordu. Evde, okulda, güneyde ya da kuzeyde olmaları, sahnenin değişmesi onları olumsuz etkileyemiyordu artık. Her geçen gün dezavantaj olarak gördükleri şeylerin doğru tepki verdiklerinde avantaja dönüştüğüne şahit oluyorlardı…


Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır… 

İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…

Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.



"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/

https://deneyimseltasarimogretisi.com/kim-kimdir-semineri/


Yorumlar

  1. Bizim de şükredeceğimiz şeylere farkındalığımız artar inşaALLAH

    YanıtlaSil
  2. Aynı zaman diliminde farklı yaşantılar. Birinin kolaylık dönemi diğerinin zorluk.. sonra da döngü halinde değişen kolaylıklar ve zorluklar. Kaleminize sağlık🤍

    YanıtlaSil
  3. Rabbim mücadelelerini kabul et, en güzel yerlerini onlara ayır 🤲

    YanıtlaSil

Yorum Gönder