Ayla daha az önce uzun uzun çaldırmamış gibi tekrar aradı
Taner’i. Kaçıncı arayışıydı bilmiyordu. İçinde fırtınalar kopuyor ama o,
yapılmış saçları, abartılı makyajı ve şık kıyafetiyle direksiyonun başında
sakin sakin oturuyormuş gibi görünüyordu. Bir defa daha aramasının nafile
olduğunu anlayıp Taner’in telefonuna gizlice yüklediği takip uygulamasını açtı.
Ofiste değildi, hatta tanımadığı bir adreste görünüyordu.
Geldiği konum lüks bir restorandı. Bir kaç saattir zihninde
uçuşan korkunç senaryolardan bir tanesine çok yaklaştığını hissediyordu kapıdan
içeri girerken. Kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki büyük bir panik dalgası
yutuvermek üzereydi kendisini. Gözleri Taner’i aradı, tek tek masaları dolaştı.
Uzun bar masasının ucunda sarışın bir kadınla dip dibe oturan adamın sırtını
tanıdı.
“Doğruymuş işte! Bir daha yapmayacağına söz vermiştin hani!
Şu hareketlere bak; nasıl da ilgili, nasıl da sırnaşıyor. Kadın genç belli ki,
ona kapıldı kesin! Güzel mi acaba?” Ya kadının gözlerinden bir an olsun
çekmediği o bakışlar… “Beni tavlamaya çalışırken bana da öyle bakmamış mıydı!
Şimdi o kadına da aynı şiirleri mi okuyor… Ne yapacağım şimdi? Yanlarına gidip
ikisini de rezil etmeliyim! Ya da önce tekrar arasam mı? Bir şey söylemeyip
sadece karşısına mı otursam acaba? Arkamı dönüp çekip gitmeliyim belki de…”
Orada, onları seyrederken zaman kavramından tamamen kopmuştu
Ayla. İkisini flört ederken seyretmek korkunç bir acı verse de olduğu yerden
kıpırdayamıyor, gözlerini üzerlerinden ayıramıyordu. Bu anın bir kabus olmasını
o kadar çok isterdi ki. Ya da bütün altınlarını, her şeyini vermesi
karşılığında Taner’in pişman olup koşarak kendisine dönmesini… O kadının
yerinde kendisi olmalıydı, bugün doğum günüydü üstelik! Taner’in kendisine
sürpriz yapacağını düşünüp bütün gününü akşam için hazırlanarak geçirmişti. Hediyesinin
ne olacağı üzerine tahminlerde bulunmuş, kendisini daha çok beğensin diye
makyajını tazeleyip durmuştu. Taner gerçekten büyük bir sürpriz yapmıştı
Ayla’ya; hem de tahmin edemeyeceği kadar büyük…
Yanına gelen garsonun yönlendirmesiyle masalardan birine oturdu. Bir bardak su
istedi garsondan. Sağlıklı düşünmeye çalışıyordu. Hafızası onunla oyun
oynuyordu sanki; daha öncekinde ne yaşamışlardı, nasıl atlatmışlardı
hatırlayamıyordu. Garsonun getirdiği suyu içince zihni açılır gibi oldu, biraz
da eline döküp boynunu saçlarını ıslattı. Şimdi biraz sakinleşmişti. Taner’in
yanındaki kadını daha detaylı inceleyip kendisiyle kıyaslamaya başladı; “çok
canlı ve diri, spor yapıyor kesin veya pilates. Benim o kadar vaktim yok, masaj
yaptırayım bari hemen… Saç rengim de çok koyu, bu tonda bir sarı bana da
yakışır kesin. Cilt bakımına da gitmem lazım, botoks zamanım geldi, onu da
aksattım ne zamandır. Bu yaşlı ve bakımsız halimi beğenmez Taner tabi ki! Biraz
da alışveriş yapmalıyım, kıyafetler Taner’in dikkatini çeker kesin…” Kendine
kendine konuşurken bulmuştu kendisini. Yine… “Ablama, ablama gitmeliyim.”
Deliriyorum, kesin deliriyorum diye hızla kalktığında masadaki bardağı yere
devirdi. Büyük bir gürültü ile eşliğinde Taner ile göz göze geldi. Ve kocası,
canının bir tanesi dediği kocası Ayla’yı kınayan, ezen bakışlarla süzüp kafasını
çeviriverdi. O an Ayla, ne güzelliğin, ne paranın, ne de sahip olup da,
Taner’in önüne koyduğu imkanların onu değerli yapmadığını anladı.
Bir insanı yanında tutmak için, işe yaradığını düşündüğü tek
yolu kullanmıştı. İmkan. Daha çok imkan. Hiç bitmeyen istekler için harcanan
imkanlar. Hata yaptığını söyleyen onca insanın sözünü kulak arkası etmişti.
Hatta onlara kızmış ve susturmuştu. Haklı çıkmış olmaları belki de acısını daha
da arttırıyordu. Onların gördüğüne kendisi kör kalmıştı. Nasıl göremedim, nasıl
anlayamadım.
Arabayı nasıl sürdüğünü, eve nasıl girdiğini bilmeden onca
yolu aşıvermişti. Zihni bomboş, üzerinde tanımlanması güç bir sakinlikle sanki
bir makine gibi bir bavul yaptı Taner için. Apartmanın girişine bıraktı ve
çilingiri çağırdı.
O bakış olmasa dayanırdı belki Ayla. Ama o an, o bakışta;
işte tam o anda değersizliğini anlamıştı. Bir insanın canı bu kadar yanarken
nasıl olup da tüm gemileri yakıp çıkabileceğini şu an anlıyordu. Ağlıyor
susuyor, sonra tekrar ağlamaya başlıyordu. Kapı çalındı, ısrarla kırılırcasına
dövüldü hatta. Ama kalkıp açamadı. Açacak gücü yoktu. Hakaretleri dinledi. Canı
daha da yandı. Komşulara rezil oldu, ama kalkıp kapıyı açmadı. Açamadı. Sadece
ağladı.
“Bu da geçecek dedi kendi kendine. Her şey gibi bu da
bitecek…”
Her gerçek,
heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o
bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan,
mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
"Deneyimsel
Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar
alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir.
Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
https://deneyimseltasarimogretisi.com/sakinmada-ustalik/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/basari-psikolojisi-semineri/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/iliskilerde-ustalik-semineri/
https://deneyimseltasarimogretisi.com/kim-kimdir-semineri/
Yorumlar
Yorum Gönder