Ayşegül dağılmış olan
valizin içinde aradığını bulamadığı için bir “oofff” çekti. Daha dün akşam
kıyafetleri katlayıp düzenli bir şekilde valizin içine koymuştu. “Nasıl bu
kadar dağılabildiler ki? Benden sonra Zeynep taytını ararken valizin altını
üstüne getirmiş olmalı.” diye düşündü. 14:30’da arabada olacaklar diye
sözleşmişlerdi arkadaşlarıyla ama saat 14:15’ti ve kendisi hala giyinememişti.
Çocukları hazırlamış, yanına alacaklarını ayarlamış, eşine giyeceklerini
göstermişti. Ama neredeyse on dakikadır şalını arıyor bir türlü bulamıyordu.
Ayşegül’ler her yıl dört aile birlikte Balıkesir’e tatile giderlerdi. Temiz hava ve deniz çok iyi gelir, bir hafta dinlenip dönerlerdi. Bu sene de öyle olmuştu. Yalnız biraz geç rezervasyon yaptıkları için tatillerinin son iki gününü başka bir pansiyonda geçirmek zorunda kalmışlardı. Öyle olunca Ayşegül de dün girdikleri bu eve yerleşmekle uğraşmamış, kıyafetleri valizden alır giyeriz diye düşünmüştü. Ama valizin bu kadar dağılacağını hiç tahmin etmemişti. “Meğer kıyafetlerin dolapta olması ne kadar da işi kolaylaştırıyormuş. Kıyafetleri rahatça görmek ve aradığını daha hızlı bulmak nimetmiş.” diye düşündü. İki gün kaldı zaten döneceğiz diye yerleşmemişti ama bu durum ona hem vakit kaybettirmiş hem de bulamadıkça sinirlenmişti. “Şu işi bir dengeye çek Ayşegül!’’ diye söylendi kendi kendine. ‘’Ya tam yayılıyorsun ya da hiç yerleşmiyorsun.” derken bir an durdu. Sözünü tekrar etti. ‘’Ya tam yayılıyorsun, ya hiç yerleşmiyorsun’’. Buydu işte…. Gözleri daldı. Hayatımın özeti bu basit cümle olabilir dedi derin bir iç çekerek.
İlk işi düştü aklına. Arada hatırlayıp hayıflanırdı o günlere. Tam da böyle olmuştu. Sanki bu hayatta sadece iş var gibi diğer her şeyi elinin tersi ile itivermişti. Kimseye ayıracak zamanı yoktu. Hep olumsuz cevap alan üniversite arkadaşları da bir süre sonra onu aramayıp sormayı bırakmışlardı. Neredeyse hayatını adadığı işten çıkışı daha da garipti. Bana uygun değil deyip 8 sene sonra çekip gitmişti. Sonra girdiği işinindeki ahvalinin de bundan farkı yoktu. Hayatı film şeridi olmuş akıyordu gözlerinin önünde. Gönüllü çalıştığı o kültür merkezinde sabahlardan akşamlara kadar çalışırken 2 yıl sonra sanki hayatında hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi çekip gitmişti. Aklına düşen her bir sahnede daha kararıyordu gönlü. Evliliği, işleri, arkadaşlıkları. Hep aynı desen vardı hayatında. Heplerin ve hiçlerin kadını olmuştu.
Peki hayat böyle mi?
İnsan bulunduğu yere ne kadar yerleşmeli? Cevabı basit kabulü zor bir soruydu
bu. Geçici olduğu bu yere ne kadar yerleşmeli insan? Ne kadar süslemeli
beklediği durağı 10 dakika sonra otobüse binip gidecekse. Aslında ölçü
verilmişti. Bugün ölecekmiş gibi gitmeye hazır, hiç ölmeyecekmiş gibi kalmaya
hazır olmak. Kocaman harflerle DENGE idi eksik parça.
Aldım verdim oyunu gibi, bir adım işe gittiysem bir adım işim bana gelmeli. Bir adım ben eşime gittiysem bir adım eşim bana. Oyunun kuralı bu iken Ayşegül; ‘’Ne olur ne olmaz, eksik kalmasın, dur ya yeterli olmazsa’’ diye diye adımları koşmaya çevirip sonra eli böğründe kalıyordu.
Tükettiği bir ilişkiyi ortada bırakıp kaçarken başladığı diğer ilişki tam aynı noktadan devam ediyor.
Yerleşmek ama çok da yayılıp dağılmadan. Geri alamayacağım, sürdüremeyeceğim sözlerin davranışların altında ezilmeden dengede yaşamak beklenilen.
Eğer dengeye gelemiyorsa insan olduğu ilişkiyi tüketip oradan kaçarken başladığı diğer ilişki zannettiğinin aksine tam aynı noktadan tükenmeye devam ediyor. Evet, insan yerleşmeli ama çok da yayılıp dağılmadan... hem hemen kalkıp gidebilecek gibi hem de olduğu yerde kalsa yaşamaya çok da güzel devam edebilecek gibi… olayın, kişilerin, hayatın hep optimumu… hep dengesi…
Ayşegül’ler her yıl dört aile birlikte Balıkesir’e tatile giderlerdi. Temiz hava ve deniz çok iyi gelir, bir hafta dinlenip dönerlerdi. Bu sene de öyle olmuştu. Yalnız biraz geç rezervasyon yaptıkları için tatillerinin son iki gününü başka bir pansiyonda geçirmek zorunda kalmışlardı. Öyle olunca Ayşegül de dün girdikleri bu eve yerleşmekle uğraşmamış, kıyafetleri valizden alır giyeriz diye düşünmüştü. Ama valizin bu kadar dağılacağını hiç tahmin etmemişti. “Meğer kıyafetlerin dolapta olması ne kadar da işi kolaylaştırıyormuş. Kıyafetleri rahatça görmek ve aradığını daha hızlı bulmak nimetmiş.” diye düşündü. İki gün kaldı zaten döneceğiz diye yerleşmemişti ama bu durum ona hem vakit kaybettirmiş hem de bulamadıkça sinirlenmişti. “Şu işi bir dengeye çek Ayşegül!’’ diye söylendi kendi kendine. ‘’Ya tam yayılıyorsun ya da hiç yerleşmiyorsun.” derken bir an durdu. Sözünü tekrar etti. ‘’Ya tam yayılıyorsun, ya hiç yerleşmiyorsun’’. Buydu işte…. Gözleri daldı. Hayatımın özeti bu basit cümle olabilir dedi derin bir iç çekerek.
İlk işi düştü aklına. Arada hatırlayıp hayıflanırdı o günlere. Tam da böyle olmuştu. Sanki bu hayatta sadece iş var gibi diğer her şeyi elinin tersi ile itivermişti. Kimseye ayıracak zamanı yoktu. Hep olumsuz cevap alan üniversite arkadaşları da bir süre sonra onu aramayıp sormayı bırakmışlardı. Neredeyse hayatını adadığı işten çıkışı daha da garipti. Bana uygun değil deyip 8 sene sonra çekip gitmişti. Sonra girdiği işinindeki ahvalinin de bundan farkı yoktu. Hayatı film şeridi olmuş akıyordu gözlerinin önünde. Gönüllü çalıştığı o kültür merkezinde sabahlardan akşamlara kadar çalışırken 2 yıl sonra sanki hayatında hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi çekip gitmişti. Aklına düşen her bir sahnede daha kararıyordu gönlü. Evliliği, işleri, arkadaşlıkları. Hep aynı desen vardı hayatında. Heplerin ve hiçlerin kadını olmuştu.
Aldım verdim oyunu gibi, bir adım işe gittiysem bir adım işim bana gelmeli. Bir adım ben eşime gittiysem bir adım eşim bana. Oyunun kuralı bu iken Ayşegül; ‘’Ne olur ne olmaz, eksik kalmasın, dur ya yeterli olmazsa’’ diye diye adımları koşmaya çevirip sonra eli böğründe kalıyordu.
Tükettiği bir ilişkiyi ortada bırakıp kaçarken başladığı diğer ilişki tam aynı noktadan devam ediyor.
Yerleşmek ama çok da yayılıp dağılmadan. Geri alamayacağım, sürdüremeyeceğim sözlerin davranışların altında ezilmeden dengede yaşamak beklenilen.
Eğer dengeye gelemiyorsa insan olduğu ilişkiyi tüketip oradan kaçarken başladığı diğer ilişki zannettiğinin aksine tam aynı noktadan tükenmeye devam ediyor. Evet, insan yerleşmeli ama çok da yayılıp dağılmadan... hem hemen kalkıp gidebilecek gibi hem de olduğu yerde kalsa yaşamaya çok da güzel devam edebilecek gibi… olayın, kişilerin, hayatın hep optimumu… hep dengesi…
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
İnsanın hayatındaki aşırılıklarını farkedip yeniden çek edebileceği yazınız için teşekkürler :)
YanıtlaSilEvet, insan yerleşmeli ama çok da yayılıp dağılmadan... Yazıda emeği geçenlerin ellerine sağlık🥰
YanıtlaSilDengee.. çok yerinde bir strateji 10 dakika sonra gideceği durağa bu kadar anlamak yüklememek .
YanıtlaSilDengee.. çok yerinde bir strateji 10 dakika sonra gideceği durağa bu kadar anlamak yüklememek .
YanıtlaSilİnsan bir desen çiziyor hayatında… O deseni bir gün değiştirmek yine elinde, çünkü ipler elinde…
YanıtlaSilFarkındalık yarattı…
YanıtlaSilKaleminize sağlık…
Ya hep ya hiç, en güzeli orta yolmuş…
Insan ilişkilerinde dengede oldukça iki tarafta mutlu huzurlu oluyor.Alanda verende memnun kıvamında olduğunda. Elinize sağlık guzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilKonu bir valizden dengeye nasıl getirilir hayranlıkla okudum☺️. Emeğinize sağlık çok akıcı ve güzel bir anlatım olmuş. Okuyanlara şifa olsun dilerim🌸
YanıtlaSilHer gerçek, heybesinde bir bedel taşır…ne kadar güzel ve derin bir söz...emeği geçenlerden RABbimiz razı olsun
YanıtlaSilBir desenimiz var ve o hayatın her alanında.. ne güzel bir ifade.. kaleminize sağlık🤍
YanıtlaSilNiyeti iyi olsa da davranış yanlışsa oradan başarılı çıkamıyor insan. "Nasıl?" sorusu üzerine düşünmeliyiz sanki biraz...:)
YanıtlaSilHakikaten de bazı insanlar ne kadar da “ya hep ya hiç”çi. Bu doğuştan gelen bir özellik ama dönüşte aynı şekilde iade etmeyelim diye bize farkettiriliyor iyi ki :) hatırlatan kaleminize sağlık!
YanıtlaSilYerleşmeli ama çok da yayılıp dağılmadan.. kaleminize sağlık..
YanıtlaSil