PEKİ SEN HANGİSİSİN?

PEKİ SEN HANGİSİSİN?

Sıcak bir yaz sabahıydı. Güneş, ufuk çizgisinden yavaşça yükselirken, gökyüzü de turuncu-mavi bir renge boyanıyordu. Hasan ve ailesi, erkenden uyanıp deniz kenarına gelmişlerdi. Babasının “Erken gidelim, kalabalık olmadan güzel bir yer kaparız!” demesiyle başlayan gün, annesinin hazırladığı termosta çay, ev yapımı poğaçalar, domates, zeytin ve kızarmış patatesle dolu sepetle devam etmişti.

DERİN SU

Hasan kahvaltısını hızlıca yiyip kalktı. O yerinde duramayan, meraklı bir çocuktu. Kumların arasında bir taş buldu, eline aldı, tarttı, çevirdi ve denize doğru fırlattı. Taş, suya düşerken küçük bir şapırtı çıkardı. Ardından deniz taşın düştüğü noktada birkaç halka yaparak karardı, sonra su hızla bulanıklaştı. Hasan bir taş daha almak üzere eğildiğinde ablası Zehra’nın sesiyle irkildi:

-Taş atma denize! Kirletiyorsun!

Hasan şaşkınlıkla ablasına baktı. Gözleri büyümüştü, ne yaptığını bile anlamamıştı henüz.

+Taşla deniz kirlenir mi? dedi.

Zehra, biraz kızgın, biraz bilmiş bir ifadeyle karşılık verdi:

-Kirlenmiyor da… Bulanıklaşıyor. Kirli gibi görünüyor. Hem manzaranın güzelliğini bozuyorsun.

Hasan önce yere baktı, sonra denize. Gerçekten de taşın düştüğü yer kararmıştı. Birkaç dakika sonra su tekrar eski haline dönmüştü, berrak ve dingin.

Rüzgâr biraz daha sert esmeye başladı. Zehra’nın omuzlarına dökülen saçları havalanıyordu. Tam o anda arkalarından annelerinin telaşlı sesi geldi:

-Eyvah! Sofra örtüsü!

DERİN SU 

Annesi yerinden fırlamış, örtünün uçuşan köşesini yakalamaya çalışıyordu. Rüzgâr, tabaklara kum serpmişti, çayın üzerine birkaç yaprak düşmüştü.

-Neden buraya getirdin bizi? Her şeyin içine kum doldu! Poğaçaların arasına bile girmiş!

Anneleri söyleniyor, etrafa bakınıyordu. Babaları ise çimenlere uzanmış, ellerini başının arkasına koymuş keyifle gökyüzüne bakıyordu. Hiç acele etmedi karısı söylenmeye devam ederken adam gülümsedi, yerinden kalkıp yanına geldi. Yumuşak bir ses tonuyla konuştu:

+Fena mı? Saçların rüzgârla nasıl güzel dalgalanıyor bir görsen… Paha biçilemez bir manzara bu. Hem sen o kadar uğraşmışsın bize yiyecekler hazırlamışsın. İçine zehir bile girse, biz yine de afiyetle yeriz…

Sonra hafifçe eşinin yanağından bir makas aldı. Kadın biraz daha söylendi, ama artık gülümsüyordu. Her zamanki gibi. Evin gürültüsü ondan, huzuru babadan gelirdi.

O anda kıyıya yeni bir dalga vurdu. Deniz yeniden bulanıklaştı. Zehra, yüzünü buruşturdu. Az önceki o berrak manzara gitmişti. Artık su çamur gibi görünüyordu. İçinden bir huzursuzluk geçti, canı sıkıldı. Sandaletlerini ayağına geçirip sessizce annesinin yanına döndü.

Hasan ise düşünüyordu. Birkaç hafta önce babasıyla birlikte iskelede yürümüşlerdi. Denizin üstüne taş sektirmişler, oyunlar oynamışlardı. O zaman deniz bulanıklaşmamıştı. Su, cam gibi tertemizdi. Kaç metre yükseklikten, iskeleden bile denizin dibi görünebiliyordu, fakat şimdi denize bu kadar yakınken hiçbir şey görünmüyordu.

Birden koşmaya başladı. Babasının yanına vardı, gözlerinde o meraklı parıltıyla sordu:

-Baba! Biz iskeledeyken taş atıyorduk, hiç bulanmazdı deniz. Şimdi ise hemen kararıyor, kirli gibi oluyor. Neden?

Babası eliyle Hasan’ın saçlarını karıştırdı ve yavaşça konuştu:

+ Çünkü oğlum, orası derin denizdi. Derin deniz kolay kolay bulanmaz. İçine ne düşerse düşsün, berrak kalmayı başarır ama burası sığ su. Ufak bir taş bile yeter onu karıştırmaya. Çünkü yüzeyi ince, tabanı yakın. Tepkisi hemen olur. Derinlik olmayan yerde berraklık da bulanıklık da hemen geçer.

Hasan, denizin içinden hayatın sırrını almıştı. Küçücük bir taşla başlayan bir sorunun cevabı, içinde büyüyen bir farkındalığa dönüştü.

DERİN SU

İşte bu hayatta insanlar da böyledir. Sığ su insan çabuk alınır, düşünmeden tepki verir. Küçücük bir laf, bir hareket onu altüst eder. Çabuk düzelir morali ama çabuk da bozulur maalesef.

Derin su insan ise öyle değildir. Kolay kolay etkilenmez, düşünmeden tepki vermez. Gücünü netliğinden alır. Derin su gibi berrak kalmayı başarır. Zordur onu bozmak ama bozulursa da hemen toparlanamaz. Zira onu bozmak için büyük fırtına gerekir.

Kimileri kıyıdaki su gibi, sığ…

Kimisi ise iskele altındaki su misali, derin…

Peki, ben hangisiyim? Daha önemlisi, derin su olmak için neler yapmalıyım?

  

 

 

Neden,

Sıradışı bir ilmin,

Sıradışı keyiflerin,

Sıradışı ortamın,

Sıradışı ilişkin,

Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?

Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?

Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar