DAVETSİZ MİSAFİR
“Hadi Bahar yer
bulamayacağız acele et!”
Bahar henüz üniversitesinin ilk yılındaydı. Arkadaşları ile ilk dönemin ilk vizesinden çıkmışlardı. Vize sonrası karınlarını doyurmuş, telaşla yarınki sınava çalışmak için kütüphaneye yetişmeye çalışıyorlardı. Çünkü biraz daha gecikirlerse çalışabilecekleri boş bir masa bulamayacaklardı.
“Tamam tamam
yetiştim!” diyerek arkadaşlarının arkasından hızlı adımlarla yürümeye başladı
Bahar.
Kütüphanede
yanında oturduğu kız okuduğu bölümün bir üst sınıfındandı. Nedense Bahar o
kızdan pek hazzetmezdi. “Aman Bahar, sanane kim olduğundan sen ders çalışmaya
bak.” diyerek önüne döndü.
Aradan kaç saat
geçmişti emin değildi. Sırtındaki ağrı, Bahar’a artık biraz mola vermesi
gerektiğini çok net ifade ediyordu. Kütüphanede diğer arkadaşlarına şöyle bir bakındı
ama yerlerinde yoklardı.
“Arkadaşların sana seslendi, ama duymadın. Mola vereceğim, istersen gel biraz
dışarıda hava alalım.” diye teklifte bulundu yanında oturan kız. Bahar, kabalık
etmemek adına kabul etti ve bahçeye çıktılar.
“Bu arada, aynı
dersi alıyoruz ama tanışmadık Kübra ben. Hemşirelik 2. Sınıf öğrencisiyim.”
“Ben de Bahar bu
sene yeni başladım.” dedi ve böylece ilk diyaloglarini kurmuş oldular.
Birlikte boş bir
bank bulup oturdular. Kübra çantasından bir termos ve iki bardak çıkarıp kahve
ikram edince çok hoşuna gitti Bahar’ın. Ta ki bir de paket çıkarıp cebinden ve
sigarasını yakana kadar. Bu davetsiz misafir yüzünden Bahar ne kadar
şaşkınlıkla baktıysa da Kübra anlamadı ve ona da uzattı. Bahar “İstemem!” diyip
bir hışımla uzaklaşacaktı ki, “Tamam tamam gel söndürdüm” dedi Kübra.
“Öcü değilim ya
alışkanlık işte, arada stresimi alıyor, istesem içmem zaten, al bak attım gitti
işte. Daha iyi konsantre olayım diye içiyorum bu ara. Ee hangi yurttasın?”
Kahve eşliğinde
başlayan bu sohbet zaman içerisinde epey derinleşmişti. Bahar ile gitgide samimi
olmuşlardı. Önceleri kütüphane arkadaşlığı yaparlarken, okul sonrası
takılmacalar, akşam beraber çıkmalar artmıştı. Bu buluşmalara önceden dahil
olmayan davetsiz misafir, şimdilerde ise yavaş yavaş kendilerine eşlik etmeye
başlamıştı.
Bir zaman sonra
Kübra ile çok yakın arkadaş olmuşlardı. Akşam çıkmalarının birinde dertleşirken
ağlamaya başlayınca Bahar, kendi dert ortağını ona da merhem etmek istedi
Kübra. O ilk dala uzanınca Bahar’ın eli, soluk borusunda keskin bir yanma,
gözünde yaşarmaya karıştı. Fakat ağlamanın içinde kayboldu gitti vücudunun bu
haklı isyanı. O duygu yoğunluğunda öksürse de aksırsa da dert etmedi. İşin acı
tarafı hissettiği rahatlamayı o davetsiz misafirden bildi.
Gün geçtikçe bir
dal, iki dal derken artık Bahar yavaş yavaş kendi paketini taşımaya niyetlenmişti.
Dert ortaklığının yanında bir de ders çalışma koçu sıfatı eklemişti dumanlı
çubuğa. Daha iyi odaklanıyordu sözde onunla birlikte. Sınav zamanları ya da çok
stresli olduğunda bir, bazen iki paketi bitiyordu gün içinde. Bir tane daha
yaktı, hafif öksürdü. O bitince de son final sınavı için güç bela masaya
oturdu. Kitabın kapağını açmasıyla yan odada bulunan arkadaşının odasına
dalması bir oldu.
Arkadaşı bitkin
bir halde kendisine bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, arkadaşı bir
anda olduğu yerde yere yığıldı. Arkadaşına hemen bir bardak su ikram etti ve sonra
sarıldı.
“Hadi gel biraz
balkona çıkalım biraz nefes al.” dedi Bahar.
Birlikte balkona çıktılar. Arkadaşı bir taraftan kendini anlatmaya çalışırken taraftan da ağlamaklı sesini düzeltmeye çalışıyordu.
“Babam senelerdir
sigara içer. Ciğerleri artık iflas etme derecesine gelmiş, yetmezmiş gibi
gırtlak kanseri olmuş, Bahar.” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.
İnsanoğlu ya,
arkadaşını dinlerken bir taraftan son zamanlardaki öksürüğü geldi aklına. Oda
arkadaşının “Bahar sen artık horluyorsun.” cümlesi tekrarlandı zihninde. Zaman
zaman da nefes almakta zorlandığını hatırladı ama bir taraftan da “Yok canım,
ben tiryaki miyim, senelerdir içiyorum sanki!” diye rahatlattı kendini. O
sırada arkadaşı sanki onu duymuş gibi arkadaşı devam etti söze.
“İlkokuldaydım
ya, hiç unutmuyorum. Babamın bir arkadaşı vardı hiç sevmezdim. Onunla gide gele
pis pis kokar olmuştu, canım babacım. Çocuk aklımla “Baba çok kötü
kokuyorsun!” diye onu uyardığımda da cevabı değişmezdi. “Bilmemkim amcan içiyor
napiyim yavrucuğum, kokusu da üzerime siniyor.” derdi. Bir süre sonra onun
cebinde de o paket belirdi. Davetsiz misafir gibi geldi çöktü aramıza.”
Şimdi Bahar için
daha nasıl bir uyarıya ihtiyaç vardı? Hayat, yolun devamının kaygan ve
tehlikeli olduğunu gösteren trafik levhasını burnuna dayamıştı. Peki, insanın
gerçeği görmesine anlamısına rağmen, bunu kabul etmesi kolay bir şey midir? O
halde soru şu ki, bir insanın davranış değişikliği ortaya koyabilmesi için
ihtiyaç duyduğu ilk şey nedir?
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
Ah bu davetsiz misafir... Öyle sinsice geliyor ki, sakınmanın önemini bir kez daha anlıyor insan...
YanıtlaSil“Tamam tamam gel” cümlesi ne çok anlama geliyor… tam uzaklaşmışken tekrar yaklaşması… ve istemediği durumun içinde birden kendini bulması…
YanıtlaSilHayat ne çok işaretler verir bize ve bunu bizim faydamıza yapar 🌿☺️ kaleminize sağlık 🥰
Emeğinize sağlık🌸
YanıtlaSilBir kereden bir şey olmaz diye başlayan ah hatalar ah....
YanıtlaSilHayat yolunda bizi sürekli uyaran ve doğru yola gitmemiz için bize işaretler veren ne çok levhalar var aslında.Bunu hatırlatan yazıyı yazanların kalemine sağlık.
YanıtlaSilMisafiri biz davet ediyoruz sonra davetsiz misafir diyoruz. İrademizle seçtiğimiz şeyler eş iş arkadaş top yekün bir paket olarak geliyor. Artıları eksikeriyle. Attığımız her adı da dikkat etmek, iyi irdelemek gerekir. Duygulandım okurken. Ellerinize sağlık👏🏻👏🏻
YanıtlaSilİnsanın davranış değişikliği için ihtiyaç duyduğu şey açlığı olsa gerek. Peki neye açlık duyuyoruz bizi iyiye mi kötüye mi götürecek
YanıtlaSilİlk tuzak değil mi yakınlaşmak hiç bir şey birden bire olmuyor bu hayatta....kaleminize sağlık
YanıtlaSildaha nasıl bir uyarıya ihtiyaç var di mi? ancak başımıza gelince anlıyoruz malesef
YanıtlaSilHayat o kadar bizden yana ki, bizden daha çok düşünüyor kazanmamızı, iyi olmamızı…
YanıtlaSilKeşke hayatın dilini anlayabilsek…
Her şey (iyi veya kötü) böyle ve yavaş yavaş başlıyor. O yüzden başta miktar önemli de olmuyor... Bu yüzden insanın andan çıkıp sonrasını düşünebilmesi çok kıymetli. Emekleriniz için teşekkürler :)
YanıtlaSilDoğru sınırlar olmayınca neyi içeri alıp neyi dışarıda bırakacağını karıştırıyor insan...
YanıtlaSilBu davetsiz misafir adı davetsiz ama her yerde... Umarım kurtuluruz hepimiz, yakınımızdakiler...
YanıtlaSilElinize sağlık çok samimi bir yazı olmuş. Bir kereden bir şey olmaz diyerek başanılan bağımlılıklar. Arkadaş kubanı olmak. Şu zamanda genelde gençlerin yaşadığı bir problem.
YanıtlaSilBazen insan ona gelen işaretleri algılayamaz.
YanıtlaSilKendinin de neye ihtiyaçı olduğunu görebilmesi mi? 🙃
YanıtlaSilİnsanın iradesi sadece yaklaşıncaya kadar.... Yaklaştığı an sakınamıyor...
YanıtlaSil