ETİ SENİN KEMİĞİ BİZİM!
Ayşe’nin kalbi bugün başka çarpıyordu. Çünkü bugün çocuğu okula başlıyordu. Günler öncesinden hummalı bir telaş sarmıştı. “Hangi okula yazılacak? Öğretmeni kim olsun?…” İyi dedikleri okul uzak, yakındakini o kadar tavsiye etmiyorlardı. Kaç kişi ile konuşup fikir aldığını hatırlamıyordu bile. Kimi erkek öğretmen olsun, kimisi de olmasın diyordu… Biraz yaşını almış olsun tecrübeli olsun diyenler, nokta atışı isim verenler. “O öğretmen seneye birinci sınıf olacakmış, ben olsam beklerim” diyenler. Sonunda karar verebilmişlerdi ama sonrası vardı…
Üniforma, çanta,
beslenme, suluk, kırtasiye işleri... Anneanne, babaanne, dedeler de işe dahil
olmuşlardı. Zeynep, her iki ailenin de
ilk torunuydu. “Aman kızım okula başlayacakmış!” diye ellerinde paketlerle geliyorlardı.
Zeynep bu durumdan çok memnundu da okula gitmeye pek gönlü yoktu. Ayşe, kızı
Zeynep’in bu durumuna bir anlam veremiyordu. Okul günü arkadaşlarını görünce fikrinin
değişeceğini düşünüyordu.
O gün gelmişti, sabah
Zeynep’i evden bir ordu uğurlamıştı. Yarı uykulu yarı mızmız evden çıkarmayı
başarmışlardı ufaklığı. Okulda merasim sonrası sınıflara geçerken, küçük bir
kıyamet kopmuştu. Zeynep içeri girmek istemiyordu. Annesi bir taraftan,
öğretmeni bir taraftan ikna etmeye çalışıyordu. Ayşe hiç böyle hayal etmemişti.
Anaokuluna da gitmek istememişti; ancak o zaman kıyamayıp sesini çıkarmamıştı.
Şimdi aynı tepkiyi veremezdi Ayşe. Öğretmen “Siz de birlikte gelin, sonra yavaş
yavaş alıştırırız” demişti.
Ayşe, öğretmenin
dediğini yaparak sınıfa geçti. Sıraya oturunca kendi okula başladığı gün aklına
geldi. Annesi saçlarını örüp kolalanmış beyaz dantel yakasını takmıştı. O gün
babası işe giderken öncesinde kızını okula bırakmıştı. Ayşe’nin öğretmenine “Hoca
Hanım artık eti senin, kemiği bizim!” deyip bırakıp gitmişti. Şimdi baktığında kimsede heyecan yoktu, Ayşe
kendisindeki sevinci hala hatırlıyordu; çünkü yeni şeyler öğrenip yeni arkadaşları
olacaktı. Fakat ne kızı ne de sınıfı o zamanki küçük Ayşe’nin heyecanını yaşamıyordu.
İlk ders başladı. Sınıf
çok hareketli, her çocuktan başka ses çıkıyordu. Öğretmen sınıfta düzeni
sağlamakta zorlanıyordu. Daha küçükler diye düşünse de o zaman onlar da
küçüktü. Kendi kendine sordu; “Ne değişmişti de çocuklar şimdi böyle olmuştu?”
Zeynep’in ve
yaşıtlarının daha iyi olması gerekmez miydi? Aileler çocukları ile daha çok
ilgiliydi. İstedikleri her şey sağlanıyordu. Her türlü imkanları vardı. Zeynep
ile kendini kıyaslamaya başladı Ayşe. Bebekliğinden itibaren kızına zihin
geliştirici oyuncaklar almıştı. Hatta ne kadar itekleye itekleye de olsa Zeynep’i
bale, jimnastik, piyano kurslarına da götürmüştü. Zıddında tekrar kendi
çocukluğunu hatırladı Ayşe o neşeli günleri. Genelde dışarıda arkadaşlarıyla
oynardı, eve girmek istemezdi. Bazen de
annesi ona ufak tefek işleri verirdi. Kardeşi olduktan sonra ona bile bakmaya
başlamıştı. Kardeşini de çok seviyordu. Annesinin “Ayşe, kardeşinle ilgilenir
misin!” demesini dört gözle bekliyordu. Şimdi Zeynep’in kardeşi olsa hali harap
olurdu. Sırf Zeynep üzülmesin diye ikinci çocuk isteklerini ötelemişlerdi. Doğrusu bu muydu? Tüm bunlar zihninden
geçerken, Ayşe oturduğu küçücük sıranın kendisini rahatsız ettiğini hissetti ve
tekrar dış dünyaya döndü.
Bugün onun için hayal
kırıklığı olmuştu. Kafası karışmıştı, niye üzüldüğünü bile bilmiyordu. Kızını
yetiştiremediğine mi; yoksa Zeynep’i mutlu edemediğine mi canı sıkkındı? Oysa
çok çabalıyor, her şeyi Zeynep için yapıyordu.
Bir yerde bir hata yapıyordu, ancak nerede? Bunu bulmanın bir yolu olmalıydı. Zeynep mutlu olsun istiyordu. Mutlu olması yetmezdi, iyi bir yetişkin de olması gerekir diye düşündü. Süreç böyle devam ederse kızı ne zaman hayata hazır olacaktı?
Kendi çocukluğu ile
Zeynep’inki arasındaki en büyük fark imkanlar olabilir miydi acaba? Sunulan
her fazla imkan, mutluluğun zıddında etki oluşturuyor olabilir miydi?
Biricik bilge insan, anneannesinin
sesi kulaklarında çınladı bir an, “Ayşem unutma! Bu hayatta en büyük imkanımız
imkansızlığımızdır!” Henüz bekarken anlayamadığı
bu cümlenin, ne demek olduğunu şimdilerde idrak edebilmişti Ayşe. Gerçek ihtiyaç
evladına sunduğu imkanlar değil. Aksine Zeynep’in bir miktar yoksunluk
içerisinde ortaya koyduğu çaba ve mücadeleydi oysa.
İmkanlar değil miydi
insanı marifetsizleştiren? Tok olanı doyurmaya kimin gücü yetebilir? Kim toklukta marifet kazanabilmiş ki bu zamana kadar...
“Ben yaşamadım, çocuğum
yaşasın!” derken, aslında çocuklarımızın marifetlerini ellerinden alıyoruz. Bunu
anlayabilmek için illa yaşaması mı gerekir insanın? Kaç çocuk ve ebeveyn
bunları yaşarken insan neden burnunun ucundakini göremez olur? İnsan işte! Ancak
canı yandığında gerçekleri fark ediyor.
Oysa insan sahip olduğu
her türlü imkanı kaybedebilir. Ancak marifetlerine kimse dokunamaz. Bugün bir
ülke var ki bizlere bir insanlık dersi veriyor. İmkansızlığa rağmen rüzgar
enerjisi kullanan çocuklar, imkansızlığa rağmen iki taş ile fırın yapanlar. Bu
durumu tecrübe etmek için başımıza bir sıkıntının gelmesini beklemek yanlış
olur, değil mi?
Öyleyse bir kere daha düşünelim
mi, gerçekten biz yaşamadık, çocuklarımız yaşasın mı?
Marifetin önündeki en büyük engel imkanlar malesef
YanıtlaSilTok olanı doyurmaya kimin gücü yetebilir? Kesinlikle doğru! O zaman kimseyi tam doyurmayacaksın ki bir kıymetin olsun :) çok mükemmel olmaya çalışma diyor yani.
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş günümüz ebeveynlerini aydınlatacak cinsten inşaallah, elinize, emeğinize sağlık💐
YanıtlaSil“Enbüyük imkanımız imkansızlığımızdır!”
YanıtlaSilSadece şunu cümleyi anlayabilsek imkanlarımızı artırmak için kendimizi helak etmek yerine, sahip olduklarımızla daha mutlu bir hayatımız olur🤲🏻🤍
Emeğinize sağlık… Çok etkileyici ve düşündürücü bir yazı olmuş…
YanıtlaSilBir an imkanlarımızı ve çocuklarımıza sunmaya çalıştığımız konforu düşündüm de içim acıdı😔
İnsanoğlu zanlarıyla yanılır, kendi yaşayamadığını düşündüğü çocukluğunu çocuğuna yaşatayım derken ona iyilik yapmadığını biraz geç anlıyor. İnsan ancak istek ve ihtiyaç arasındaki farkı anlayarak bunu yapabilir hale geliyor. Bu çocuğumun isteği mi, ihtiyacı mı?
YanıtlaSilGüzel bir yazı teşekkürler 🌺
"En büyük imkanımız imkansızlığımızdır!" Öyle güzel bir anahtar ki emeğinize sağlık.
YanıtlaSil