İŞİN SIRRI BEREKETİNDE!
Sabah dükkanı erkenden açmıştı, güneş doğarken. Ortalıkta kuş cıvıltıları haricinde
ses yoktu. Sokaktaki
mahalle esnafı, o dükkanını açtıktan en az bir saat sonra gelirdi. Önce
kahvaltılarını yapıp ardından da sohbet muhabbete dalarlardı, sabah müşterileri
de pek olmazdı zaten.
Ama bizim Hasan Amca öyle değildi… Kışları hava aydınlanmadan açardı dükkanını. Çünkü biliyordu günün bereketine nasıl ulaşacağını…
Sabah gelir gelmez kediler etrafına üşüşürdü. Önce
onları besleyerek başlardı güne. Hasan
Amca bereketin sırrını deneyimlemişti. Hep vererek başlardı güne.
Pastırmanın kenarlarından kalan parçaları, dilimleyerek sattığı et kavurmalarının kırıntılarını kedilere dağıtırdı.. Çünkü biliyordu ki; veren el bereketlenir.
Meydanın köşesinde 8 m2’lik minik bir dükkanı vardı. Sadece kahvaltılık satardı peynir, zeytin, tereyağı, pastırma, sucuk. Yeri küçüktü küçük olmasına ancak müşterisi eksik olmazdı. Herkesten uyguna satardı, kimseyi de boş geri çevirmezdi. Bazen sabah işe giden memurlar fırından ekmek alır “Hasan Amca bana iki dilim kaşar keser misin ekmeğin içine?” dediklerinde, o ekmeği eline alır, sandviç hazırlayıp müşteriye verirdi. Üşenmezdi iki dilim kaşar kesmeye, bir avuç zeytin tartıp ekmeğe koymaya. O müşterilere ve onlardan gelen azıcık rızka da kibirlenmezdi. Çünkü inanıyordu ki; az çoktan bereketlidir.
Nasıl ki yağmur bardaktan boşalırcasına değil de azar azar, damla damla yağdığında tarladaki mahsullere temas ediyor. Bitki ve toprak suya doyuyor. Asıl mesele miktarın temas etmesiydi, işte bu da bereketti zaten.
İnsanlar genellikle yıllık üyelik yaptırdığı spor salonlarına, ilk günler haftada birkaç kez gidip, çok geçmeden bırakır. Oysaki yıllık değil ama bir ay gibi kısa süreli üye olup, önce sürecin bir hayrını görse ya! Hiçbir zaman asıl mesele miktar değildir. Aksine onun üzerimdeki etkisidir.
Hasan Amca çok iyi biliyordu gerçek ticareti. O küçücük dükkandan
ayaküstü kahvaltılık alan memurlardan, günlük alışveriş yapan ev hanımlarından,
okula giderken beslenme çantasına ekleyeceği alışverişi yapan miniklerden
kazandığı rızıkla neler yapmıştı neler…
O damlaya damlaya biriktirdikleriyle evini aldı, dört çocuğunu okuttu, yuva
kurmalarına destek oldu, hediyelerini aldı. Yani, az olanın çok hayrını gördü.
Az olanla, çok olanı başardı.
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Eylemleri de bu isteği kovalar...
Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
İşte gerçek ticaret oysa şu an insanlar daha çoğunu ister daha eksiye düşer…
YanıtlaSilHerkes çokluğu isterken azlığa razı olabilmek.
YanıtlaSilHayatımızdaki gizli kazanç bereketle geliyor. Bereketli alışveriş ticaret yapınca 1'e 7 katlanıyor insanın kazıncı. Çok güzel anlatılmış yazıda.. Elinize sağlıl
YanıtlaSilAz ile çoğu başarmak... oysa biz şimdilerde çok ile pek azı bile beceremiyoruz.
YanıtlaSil
YanıtlaSilOkurken Hasan Amcanın dükkanında gezindi zihnim, hatta alışveriş bile yaptim (: Yazanın emeğine sağlık
YanıtlaSilOkurken Hasan Amcanın dükkanında gezindi zihnim, hatta alışveriş bile yaptim (: Yazanın emeğine sağlık
Aza kibirlenmemek... Er başlamak... Çok güzel stratejiler verilmiş insana gerçekten temas eden :) Okuduğunda hemen bir ucundan ben de yakalayayım, bir şeyler yapayım hissine kapılıyor insan... Çook teşekkürler 🌸
YanıtlaSilAza kibir etmemek… inşAllah anlayabilmek ve uygulayabilmek temennisiyle🌸
YanıtlaSilİnsan çok yediğinde doyacağını, çok uyuduğunda dinleneceğini, çok kazandığında mutlu olacağını zanneder…
YanıtlaSilMesele miktarla değil, Hasan amcaların da miktarın az olunca teması fazla oluyor :)
Kaleminize sağlık ☘️
Gerçekten de ne kadar temas ettiği önemli..
YanıtlaSilkonuşmak, yemek, uyku, alışveriş, ilgi.. vs... her şeyde geçerli..az ama temaslı..
Emeğinize sağlık.