İlacınız Hazır!
Her gün olduğu gibi işe yine geç kalmak üzereydi Asuman. Sabahları hep bir koşturmayla geçiyordu… Yalnızca sabahları olsa keşke… Neredeyse tüm gün, tüm hafta, tüm ay… Hep koşuşturmaca içindeydi… Geç kalmasına kalmıştı ama köşedeki kahve dükkanına uğramadan da olmazdı…
Kahve dükkanına gittiğinde yine sıra vardı. Bir kere de boş olsa, hemen alıp çıksa ne kadar iyi olurdu. Tabii ki öyle olmuyordu… Bir de nerede yavaş insan varsa onu bulurdu… “Ya kardeşim sizin işiniz gücünüz yok mu? Niye hızlı değilsiniz… Burada işe yetişmek için can çekişen biri var.” diye söylenirdi.
Sıra nihayetinde ona gelmişti. Kasiyerin “Ne istersiniz?" demesini beklemeden "Sade kahve istiyorum" dedi. Ama kasiyer başka işle meşguldü. Ayağını sallamaya, uflamaya başlamıştı ki… Beklediği soruyu duymuştu. “Sade kahve!” diye cevaplarken kasiyer kız devamını getirdi “Ama acele olsun.” Şaşkınlıkla bakakaldı “Nereden biliyorsunuz?” dedi. Kasiyer kız ise sadece gülümsedi…
Kahvesine kavuşup koşturmasına devam ederken düşünmeye başlamıştı. Gözünün önünden kasiyer kızın gülümsemesi gitmiyordu. İçine dokunan bir şey olmuştu belli ki…
Masasına oturduğunda hemen telefonu çaldı. Müdürü raporları istiyordu… “Evet, hazır da birkaç eksiği vardı.” derken, müdürü “O hali ile getiriyorsun Asuman.” dedi. Şimdi iyice telaşlandı. Masanın üzerindeki dökümanların içinden aramaya çalışırken bulamadı. Kahvesinin devrilmesine ramak kalmıştı ki fark edip yakaladı. “Neyse bari bilgisayardan yeniden çıkartayım." dedi… Fakat bilgisayarın da masa üstünde çok dosya vardı. “Bu geçen yılki rapor, bu arşive kalkan, bu değil, bu da değil… Ne kadar gereksiz dosya varmış.” Sonunda bulabilmişti. Müdüre teslim etmişti ama paparayı da yemişti.
Ne olacak benim bu halim derken kahvesine uzandı. O anda üzerindeki “sade” yazısı gözüne takıldı. Normalde isim yazarlar, niye sade yazmışlar ki? Sade, sade, sade diye içinden tekrarlarken, düşünmeye başladı… “Aman işim varken şimdi niye buna takılıyorum” deyip işine geri döndü.
Yine de kendini düşünmekten alamadı. Sade bir kahve, sade bir kıyafet, sade bir insan. Kelimenin doğası insanda bi sakinlik, bir dinginlik çağrıştırıyordu. Bir de kendini düşündü, hiç de kahvesi gibi değildi! Hatta hayatı karman çormandı. Zihni de karışıktı, etrafı da… Biraz önceki hali aklına geldi. Masasının üzerindekilere bir göz attı… Çarşamba pazarı gibiydi, şu anda ihtiyacı olmayan ne çok şey vardı…
Kafasında bir ampul yandı. Müdürüne, bir kaç gün izin isteğini zor olsa da kabul ettirdi. Geri dönüp işe koyuldu. Önce masasının üzerindekileri elden geçirdi. İşe yaramayanları çöpe attı, işe yarayanları dosyasına yerleştirdi. Sonra çekmecelerine el attı. Ne kadar şey biriktirmişim diye düşündü. Daha bilgisayara, eski dosyalara bakamamıştı. Çok işi vardı ama çöp kutusu çoktan dolmuştu. O sırada molaya çağıran arkadaşını bile reddetti.
Eve gidince de evi elden geçirmeye çoktan niyet etmişti bile. Molaya çağıran arkadaşı merak edip yanına gelmişti. “Ne yapıyorsun burada, beni şaşırttın, niye gelmedin?” sorusuna göz kırparak “Sadeleşiyorum!” diye cevap verdi. Sadeleştikçe ferahlamanın tadını almıştı artık.
Doğa sadedir, işe yaramayan hiç bir şey barındırmaz
içerisinde. Ormanından denizine kadar, bu böyle.
Yaşamındaki sadelik ve düzen mutluluk ve dinginlik verir insana. Kalabalık, kargaşa ise insanın hem bedenini hem zihnini yorar. Çoğumuz hayattaki kargaşadan, kaostan, hiçbir şeye yetişememekten şikâyet ediyoruz, değil mi? Peki, hayat böyle de bizim bunda payımız yok mu?
Sahip olduklarımız gün geçtikçe artıyor. Modası, rengi, son teknoloji derken etrafımızda ki kalabalık git gide büyüyor. Önce dolapların içi sonra üstü doluyor. Gördüğümüz her boşluğun hakkını veriyoruz.
Almaya, tüketmeye konsantre olunca elimizdekileri değerlendiremiyoruz. İnsan bunları oldukları yere yük zannediyor. Aslında her biri insana yük. Aynı evini üstünde taşıyan kaplumbağa gibiyiz. Sadece sırtımızda olduklarını göremiyoruz. Bunlar bizi yavaşlatıp geri bırakıyor. Bize ise kalan sınırlı zamanda acele etmek kalıyor.
Karmaşadan ve aceleden
kurtulmanın kılavuzunda büyük harflerle yazan sadelik insanın asıl ilacı. İhtiyacı
olanı tutup, kalan kalabalıktan vazgeçenler ise o ilacı reçetesine yazdıranlar
oluyor.
Kaosa yakalanmış hastanın,
ayağına gelen sadelik şurubundan içmez miydiniz?
Hayatımız ne kadar sade olursa telasimiz ve kaygılarımız da o kadar az oluyor ,okurken kendimi içinde hissettim kaleminize sağlık 🤗
YanıtlaSil"Kaosa yakalanmış hastanın, ayağına gelen sadelik şurubundan içmez miydiniz?" insanın stres yönetimini tüketimle kapatmaya çalışmasına harika kapak olmuş bir soru! Basit, sade bir soru zihnin kilitli kapılarını aralamaya yetiyor
YanıtlaSilOlması gerekenler lüks oldu neredeyse. Soslar, baharatlar, kokteyllerden geçilmez halde hayat. Bir kıyafet yetmez dahası, yemek yetmez dahası...Daha tatlandırıcılı daha tatmin etmeyen daha çok susatan... Sade ise bunlar arasında nasıl da temiz ve masum kaldı
YanıtlaSilSADELİK.. Hepimizin ihtiyacı olan şey..
YanıtlaSilSadeleştikçe arınmak,arındıkça temizlenmek......
YanıtlaSil“ Aynı evini üstünde taşıyan kaplumbağa gibiyiz. Sadece sırtımızda olduklarını göremiyoruz. Bunlar bizi yavaşlatıp geri bırakıyor. Bize ise kalan sınırlı zamanda acele etmek kalıyor. “
YanıtlaSilNe kadar güzel tarif edilmiş, emeğinize sağlık… Gerçekten ilaç gibi bir strateji…
Kaosa yakalanmış hastanın, ayağına gelen sadelik şurubundan içmez miydiniz?
YanıtlaSilEmeğinize sağlık, ramazan ayı hayatımızı her anlamda sadeleştirebileceğimiz bir ay olsun dilerim…
Sade yaşamak imandandır ve en büyük şifamızda oradadır.çok güzel bir yazı teşekkürler
YanıtlaSilİnsanın evi nasıl ise kafasının içi de öyledir derdi bir hocam. Gerçekten kafam karışık ise evimde karışıyor. Evi sadelestirdikce kafam da sadelesiyor. Seçenek azaldıkça seçim daha kolay sanırım..
YanıtlaSilKüçük bir taşın suyun üstünde oluşturduğu halkalar gibi yayılan ve yayıldıkça insanın hayatına ferahlık getiren bir iş sadeleşmek… öyle ki insan gereksiz yükleri kaldırdıkça hayatından orada oluşan boşluğa mutlaka gerekli olanlar geliyor ve sanki daha değerli olanlar :) tabi daha gerekli olan bize daha kolay gelecek diye bir garanti yok malesef. Önceliklerini belirlemek meselesi diyelim kapatalım artık bence.
YanıtlaSilGerçekten de İlaç gibi bir yazı. Kaleminize sağlık 🙏🏽👍🏽
YanıtlaSilAlmaya tüketmeye odaklanınca elimizdekini değerlendiremiyoruz.
YanıtlaSilOh be ne rahat gerçekten, herşeyde sadelik büyük konfor
YanıtlaSilSadedeki en güzel hem yormuyor. Sadece ihtiyacın olanları sadece kullanacaklarını bulundurup ihtiyaç fazlası her şey ne varsa uzaklaştırdığın zaman çok hafifliyor insan.
YanıtlaSilSadeliğin hayatımızda aslında ne kadar önemli olduğunu vurgulayan çok güzel bir yazı olmuş.. Bunu bize farkettirdiğiniz için teşekkür ederim.
YanıtlaSil"Şunu almam lazım bunu almam lazım" diyoruz. Sadelik insanın en çok ihtiyacı aslında.... Hem uygun fiyatlı hemde konforlu. ;)
YanıtlaSilAlmaya ve tüketmeye o kadar alışmışız ki .. elimizdekileri kayıp gidiyor farkında değiliz..
YanıtlaSilSade ve net bir yazı ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilGerçekten bir ferahlama geliyor insana
YanıtlaSilSadelik için ilk hamle düşünce yapısını değiştirebilmekte aslında... Belki bi gün işe yararlarla bu gemi yürümüyor, bu kafayı değiştirebilirsek dönüşüm arkasından geliyor...
YanıtlaSilTam zamane gençliği bizleri anlatmışsınız.
YanıtlaSilAlmaya, tüketmeye konsantre olunca elimizdekileri değerlendiremiyoruz.
Vurucu bir cümle!
Elinize sağlık
İnsan tüketime o kadar meyilli ki, aldıkça alası tükettikçe tüketesi geliyor o zaman çoğu şey manasını yitiriyor.
YanıtlaSilSade olmak, sadeleşmek hem somutta hem de soyutta insanın kendine yapabileceği en güzel iyiliklerden bir tanesi :)
YanıtlaSilBu reçetenin hayatta ki etkisi ise sadece dolaplardaki hafifleme ile de sınırlı değil...
İnsan o kadar tüketime odaklanmış durumda ki şu çağda, ne yaptığının farkında bile değil.
YanıtlaSilSadeleştirmeye gittiğimiz de hayat ne kadar da kolaylaşıyor
YanıtlaSilFazlalıkların bereketimizden nasıl çaldığını gösteren güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSil