Kilometre başına kaç lira benzin yaktığını hesaplamadan kullandığı lüks arabası…
Kirasını babasının ödediği plaza katındaki dairesi…
Fiyat etiketini okumadan aldığı, dolaplara sığmayan elbiseleriyle, varlıklı bir genç kadındı Nisan.
Bir restorana gittiği zaman, pahalı olduğu için et yerine tavuk tercih etmek zorunda kalmazdı hiç. Markette onda biri fiyatına satıldığını umursamadan, meşrubatını hiç düşünmeden sipariş verebilirdi. Arkadaşlarıyla parası bittiği için buluşamadığı, en popüler şarkıcıların ön sıralardan izlediği açık hava konserlerinden eksik kaldığı da hiç görülmüş şey değildi. Ailesinin kendisine sunduğu rahat bir hayatı vardı Nisan’ın. Yine de bir şeylerin eksikliğini hisseder ve bu eksikliğini hep daha çok tüketerek kapatmaya çalışırdı. Ancak son günlerde, ne alışveriş, ne lüks restoranlar, ne de bir çok insanın yüreğini hoplatan tasarım dergisinden fırlamış havasındaki evi, onu mutlu etmiyordu. Her geçen gün daha da düşen modunu yükseltmek için arkadaşının tavsiye düşmüştü aklına.
-Ne zaman bir estetisyenle tanışmayı düşünüyorsun acaba? Ne kadar ihtiyacın olduğunun farkında mısın Nisan?
Yılların geçmesiyle ve yaş almasıyla Nisan da bunun kendisi için gerçek bir ihtiyaç olduğuna ikna olmuştu bile. Hem ne vardı ki canım, altı üstü ufak tefek, minik estetik dokunuşlar!
“Doktor Hanım, yüzümün ışıltısının azaldığını hissediyorum. Üstelik güldüğümde, göz kenarlarımda beliren kaz ayaklarım da beni çok rahatsız ediyor! Hem biraz botoks* hem de biraz mezoterapi* mi yapsak? Işıltımı geri kazanmak istiyorum. Dayanamıyorum aynada kendime bakmaya, bu görüntüyle modumu yükseltemiyorum. Bana yardım eder misiniz?”
Oysa ki Nisan, henüz 25 yaşında pırıl pırıl bir genç kadındı. İmkanların getirdiği doyumsuzlukla ne yapacağını şaşırmıştı. Aklına düşen, istediği her şeyi ihtiyacı zannediyordu. Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahı Senem Hanım’a sanki acil kapısında son nefesini vermek üzere olan kırmızı alan hastası gibi başvurmuştu. Her gittiğinde biraz daha fazla, biraz daha fazla, biraz daha fazla… Bir türlü doyuma ulaşamıyor, tatmin olamıyordu.
Son yaptırdığı işlem günü aldığı acı bir haberle sarsılmıştı. Annesi çalışırken onu kendi evladı gibi büyüten babaannesi vefat etmişti. Daha dün balkonunda kahve içtiği, nasihatleri dilinden eksik olmayan o kadın artık yoktu. Son konuşmalarında inatla konuyu yanı başımızda açlıkla savaşan insanlara, daha dün onların da bir balkonda akşam kahvesi içerken işin nerelere kadar geldiğine getirmişti. Nisan bu konudan her ne kadar göz çekse de “artık bana bunu hatırlatacak kimse yok” diye geçirdi içinden.
Son günlerde neler olup bittiğine bakarak başladı işe. Her gördüğü yüzde, okuduğu haberde dün imkanları ellerinin altında olan bugün ise imkansızlıkla boğuşanları görmüştü Gazze’de. İmkanların ne kadar anlamsız olduğunu, insan olabilmenin asıl mesele olduğunu ve daha bir sürü karmaşık duygu.
İçi acıyordu gelen haberlere, bir şeyler yapmak istiyordu. Savaşta ailesini kaybetmiş Ahmet’i çıkardı hayat karşısına. Yıllarca kapısını aşındırdığı Doktor Senem Hanım’ın muayenehanesinde bu sefer, Ahmet’in yanık tedavisi için beklemekteydi. Muayene saatini beklerken, yakın geçmişini düşünmeye de devam ediyordu. Altı ayda bir yenilettiği botoksları, mezoterapileri, dolguları onu bir süre mutluymuş gibi hissettirse de sonunda aynadaki kadından hiç de memnun olmazdı. Mutsuzluğunu iliklerine kadar hissediyordu Nisan. Hep bir kusuru, hep bir şikâyeti vardı dilinde…
Oysa şimdi gerçek güzellikle tanışmanın gerçekten mutlu olmanın heyecanı ile koşturuyordu.
Ne değişmişti peki?
Neyi fark etmişti Nisan? Mutluluğun imkanlarla değil, imkansızlıklarla neler yaptıklarında gizli olduğunu anlamıştı.
Bir ihtiyaç sahibine el uzatmanın nasıl iyi geldiğini bütün hücrelerinde hissediyordu.
Bir yetimin gülüşünde gizli olduğunu biliyordu artık.
İnsanoğlu ürettikçe, ihtiyaç gördükçe, işe yaradığını hissettikçe mutlu olan bir canlıydı. İnsanın gözünün ışığı, gözaltı ışık dolgusuyla değil, iyiliğin peşinde koştuğunda olduğunu biliyordu artık. Ailesinin imkânlarını değil, kendi emeğinin karşılığını aldığında aydınlanıyordu yüzü. Gülümsediğinde göz kenarlarında beliren kaz ayakları, kenar süsü olmaktan çıkıp hayatın zorluklarıyla mücadele ettiğini hatırlatıyordu ona artık. Her çizginin bir anlamı, bir anısı vardı artık. Arkadaşlarının; “ Nisan sen de farklı bir güzellik var. Allah aşkına bizden de gizleme. Bu sefer ne yaptırdın yüzüne? Nasıl da ışıl ışılsın?” soruların cevabı, Hollywood ışıltısı veya yeni tazelettirdiği botoksu değil, ihtiyaç görmenin, üretmenin verdiği mutluluğun, yüzüne yansımasıydı.
“Ufak tefek dokunuşları” bir başkasının hayatına yaptığında insan, estetik harikasına dönüşüyordu.
Hayatımız hep imkan arttırmakla düzeleceğini güzelleşeceğini düşünmekle geçti. Oysa hayatımız imkansızlıklar içinde ürettiğimiz çözümlerle güzelleşti…
YanıtlaSilNe güzel bir yazı, kaleminize sağlık🙂
Mutluluk tüketmekte değildi. hepimiz bunu anlayabilsek ve mutlu olsak...
YanıtlaSilInsanoğlu ihtiyac görmek üzere yaratılmış. Hem kendi hem de başkalarının ihtiyacını karşılayabildikçe mutlu olabilir.Çünkü insan bir işe yaradığını bilirse yaşamı anlamlı oluyor.Kaleminize sağlık. Çok güzel bir yere dokunmuşsunuz.
YanıtlaSilİnsana iyilik yapmanın insanın yüzüne yansıdığını hatırlatan bir yazı… Kaleminize sağlık… İyilik yapay estetiğin yapamadığını yapıyor insana… Unuttuğumuz daha nice gerçekleri hatırlatan yazılar gelir mi? :)
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederiz. Bizi takipte kalın.
SilYaygın bilinenin aksine tüketmek, satın almak değil üretmekti asıl insanı tatmin eden:)
YanıtlaSilİmkan içinde mutsuzlukla boğuşanlara ne güzel yol gösteren bir yazı olmuş. Keyifle okudum. Kaleminize sağlık!
YanıtlaSilİnsan bu hayatta gerçekten mutlu olmalı! Mutluluğun kaynağının imkanlarla, somutlukla değil soyutlukta olduğunu anlatan çok güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilKonsantrasyonumuzun karşı taraf olması gerektiğini hatırlatan güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık 🌷
YanıtlaSil" Mutluluğun imkanlarla değil, imkansızlıklarla neler yaptıklarında gizli olduğunu anlamıştı. "
YanıtlaSilKaleminize sağlık..🌸
İnsan çoğu zaman düşündüğünün ve yaptığının aksine başkalarının ihtiyaçlarını giderdikçe eksik parçalarını tamamlar ve mutlu olur…
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
Nereden nereye ;)
YanıtlaSilBir anlamı olmalı insanın...
YanıtlaSilBaşkalarına iyi geldikçe, anlamı artmalı...
Sıfatı olmalı artık iyilik sıfatları onun...
Yoksa insan nasıl anlasın; yaşadığını...
Kaleminize sağlık, günüme farkındalık kattı...
Ne güzel bir farkındalık yazısı. Peki insan başkasının ihtiyacı nasıl anlar?
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederiz. Sorunuz için sizi İlişkilerde Ustalık etiketli yazılarımızı önerebiliriz.
Silİnsan istediği şeyler oldukça mutlu olacağını sanıyor. Ancak gerçek mutluluk çok başka bir şey. Umarım gerçekten mutlu ve şükürlü insanlardan oluruz…
YanıtlaSilUfak tefek dokunuşları bir başkasının hayatına yapmak.. Ne güzel bir ifade :)
YanıtlaSilGüzel olmayı somutta arayan insanoğlu… Kaleminize sağlık…
YanıtlaSilTam günümüze hitap eden bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. Durup söyle bir kendimize bakma ihtiyaci hissettirdi.
YanıtlaSilKaleminize sağlık.. gerçek mutluluğun imkanlardan kaynaklanmadığını çok güzel anlatmışsınız.. gerçek mutluluğu yakalayabilenlerden olmak dileğiyle...
YanıtlaSilNe kadar dokunaklı, zarif bir üslupla anlatmışsınız insanı güzelleştirenin yaradılana katkı sağlamakla mümkün olduğunu. Dokunsun kalplere, tesiri bol olsun inş...
YanıtlaSil