CAMDAKİ KIZ

CAMDAKİ KIZ

Elif, annesi ve babasının gözünde hayatlarına gelen bir mucizeydi. O öyle sıradan bir çocuk değildi. Doğmadan önce bile kıymeti biçilmişti. Annesi Canan ve babası Yusuf tam altı yıl boyunca çocuk sahibi olamadılar. O altı yıl, hastanelerde, tedavilerde, dualarda, umutla tükenen günlerde geçti.

Ve sonra…

CAMDAKİ KIZ

Tüm beklentiler tükenmişken, bir sabah gebelik haberi geldi, Elif geliyordu. Canan için bu haber hayatının en önemli haberiydi. Ancak aynı zamanda büyük bir kaygı sebebiydi. Çünkü doktorlar, geçmişteki sağlık sorunları nedeniyle “Bu gebelikte çok dikkatli olunmalı.” demişti.

Canan gibi hareketli, aynı anda birkaç işi yürüten, gün içinde saatler yetmeyen bir kadın için 9 ay evde yatmak bir nevi ceza gibiydi ama katlandı Elif için. “Yeter ki doğsun, sağlıklı olsun!” sık sık dile getirdiği temennisiydi.

Ve doğdu Elif, minicik parmakları ve soluk pembe teniyle hayatlarına öyle bir düştü ki, Canan’ın tüm içgüdüleri alarma geçti. Artık tek bir hedef vardı. Elif’e hiçbir şey olmasın. Her ağlamasında yanında bitti, her tedirginliğinde soluğu doktorda aldı. Azıcık ateşi çıksa sabaha kadar başında bekledi. Okula başladığında diğer çocuklar gibi servise değil, özel taksiye bindi. Hatta çoğu zaman babası bizzat aldı bıraktı. Yolda düşmesin, yemeği eksik olmasın, ayağına taş değmesin diye her şey planlandı. Ve böylece Elif, cam bir fanusta büyüdü. Pırıl pırıl, steril, kırılmasın diye üstüne titrenen bir dünyada…

Zaman geçtikçe Canan bir şeylerin yolunda olmadığını fark etmeye başladı. Ergenliğe yaklaşırken Elif, dış dünyaya karşı büyük bir korku duymaya başladı. Yalnız yürümek istemiyordu, yeni ortamlarda içe kapanıyor, karar almaktan çekiniyor ve hatta en basit değişikliklerde bile panikliyordu.

CAMDAKİ KIZ

Okuldaki öğretmenleri Canan’ı çağırdı:

“Elif çok zeki, çok hassas fakat çok da kaygılı. Yeni bir şey denemekten korkuyor. Küçük sosyal durumlarda bile kendini sıkıyor.”

Cevap hazırdı.

 “Biz onu hep koruduk. Yaşanan hiçbir sıkıntıyı Elif’e yansıtmadık ki.” dedi Canan.

“Belki de bu yüzden.”

Canan o gece uzun uzun düşündü. Elif hiçbir zaman bir şeyin yokluğunu hissetmedi. Güvenlik açlığı çekmedi. Ve bu yüzdendir ki yakasının bırakmayan ya annem babamı kaybedersem nasıl yaşarım kaygısı, maalesef hayattaki güçsüzlüğüne dayanıyordu. Tıpkı hiç aç kalmamış birinin acıkma kaygısına benziyordu. Ve her zaman tok kalma isteği, Elif’te doyumsuz bir tedirginlik yaratıyordu.

O akşam Canan ile kocası bir karar almıştı. Elif, evlerine çok yakın olan okuluna tek başına yürüyerek gidecekti. İtirazlar oldu, gözleri dolduysa nafile!

Elif o gün okula tek başına ilk kez giderken, annesi hayalet uçak misali çaktırmadan takip etti kızını. Evden çıkıp daha iki adım atasıya kadar, kızın ayağı kaydı düştü. Dizleri kanadı. Ama kalktı hafif dudağını büke büke, burnunu çeke çeke okula gitti. Canan geride durdu, Elif’e yardım girişiminde bulunmadı.

Ebeveyn olarak bunca hassas ilgiden sonra, kendilerini geri çekip net olmak bir hayli zor olsa da verdikleri karardan dönmediler. Bunu Elifi’in iyiliği için yapıyorlardı çünkü. Akşam geldiğinde Elif gülümsüyordu:

- Yalnız gittim. Ve geldim.

+ Korktun mu?

- Evet. Ama geçti.

+ Canın acıdı mı?

- Evet. Ama geçti.

+ Ne öğrendin?

- Kendimi koruyabiliyormuşum!

Canan o an ağladı. Ama bu kez korkudan değil, teslimiyetten. Kızına verdiği korunaklı sevgi, onun kabuğu olmuştu, ama şimdi Elif ilk kez o kabuğun dışına çıktı. Canan biraz geç kalsa da o gün bir şeyi fark etti. Bir çocuğu yetiştirmenin en iyi yollarından biri, onun düşmesine izin vermekte gizliydi. Kimi zaman korkmasına, yetersiz hissetmesine, hatta kaybolmasına izin vermek...

CAMDAKİ KIZ

Elif, hiçbir zaman güvenliğe dair bir açlık hissetmedi. Kendini nasıl koruyacağına dair hiç düşünmedi. Dışarıda bilmediği bir dünya vardı ve o çok tedirgindi. Üzerine titrendikçe, bilinmezlik karşısında hem daha kaygılı hem de gergindi. Bir türlü nasıl olduğunu anlamayan anne babacığının kaçırdığı şuydu; tastamam edilen her şey insanda daha büyük bir gediğe gebe. Bazı şeylerin varlığı değil de yokluğu onun öğretmenidir. Eksikliği onun anlatanıdır.

Canan’ın da artık Elif’i uzaktan izleme ve bıraktığı gedikleri kendisinin tamamlamaya çalışmasına sabretme zamanı gelmişti. Çünkü vakit camdaki kızın, fanusunu kırma vaktiydi.

 



İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.

Aynadaki kişi...

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.


Yorumlar

  1. Bazı şeylerin varlığı değil de yokluğu onun öğretmenidir. 🌿🥹 Kilit cümle kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Nasıl insan yetiştirilir sorusuna cevap bir yazı… kaleminize sağlık!

    YanıtlaSil
  3. Ahh kalbim 🌷🤍harika bir anlatım emeğinize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  4. İnsan çocuğunu Yetiştirmekle yükümlü… korumak ve yetiştirmek arasında büyük farkı bizlere bu güzel yazı ile anlattığınız için teşekkür ederiz 🌿😊

    YanıtlaSil
  5. Evet. Çocuklarımız Kendi Ayakları üzerinde durabilmeyi öğrenmesi lazım kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder