HÜZÜN KOVAN KUŞU
Temiz havada yürümek iyi geldi Melis’e. Sanki bir daha böyle bir havayı bulamayacakmış gibi derin bir nefesle içine çekti. Her zerresini içinde hissetmek için biraz daha nefesini tuttu. Ağaçların kendine has kokusu ile toprağın nemli kokusu karışmıştı. Hiçbir parfüm bu koku ile yarışamazdı. Yüzünü göğe doğru kaldırıp baktı. Yağmurdan sonra gökyüzü daha başka oluyordu. Mis kokulu ve tertemiz.
Algısı açılmış, daha önce fark
etmediği şeyleri görüyor, kokluyor hatta duyuyor gibiydi. Doğa muhteşem bir
yerdi. Her şeyin kendi içinde uyumu… Nasıl birbirinden farklı olan her bireyi
bir ahenk içinde işleyebiliyordu. Her türlü hayvan doğadan besleniyordu. Ağaçları
sulayan yoktu, ağacın yaprakları yere düştüğünde toplayan da. Ama ortalıkta dağınıklık
ve kir yoktu, kızan bağıran da. “Bu kadar su bana yetmez sen benim suyumu aldın!
Toprağıma bastın hemen çek şu patini!” diyen de.
Herkes karnını doyuracak bir şey
buluyor, buna rağmen hiçbir şey de eksilmiyordu. Ne kedi köpek gibi havlamaya
çalışıyor ne de solucan kuş gibi uçmak istiyordu. Müthiş bir birliktelik vardı.
İçlerinden biri yok olsa her şey değişecek gibi olmasına rağmen hiçbiri de
kendilerini vazgeçilmez görmüyordu. Bu düzene hayran olmamak mümkün değildi!
Kendisini düşündü Melis, sonra ev ve iş yerindeki yaşantısını düşündü. Uzun süredir bir düzen oluşturmaya çalışıyordu. Buna rağmen çoğu zaman kaos hakimdi hayatında. Sabah çocuklarla evden çıkarken ahvalleri geldi gözünün önüne. Sonrasında da iş yerindeki ortamı anımsadı. İnsanların birbirlerinden istekleri, buna rağmen kimsenin kimseyi beğenmeyişi. Daha iyisi, daha güzeli ve bu da yetmiyormuş gibi daha farklısının kendisinde olması beklentileri...
İnsanın dışında akıp giden bu mükemmel
sistemin kıyısında elindeki ile yetinmeyip daha fazlasını isteyen insanoğlu,
orman kenarına dikilmiş bir gökdelen gibi yükseliyordu. Barınma tarzı,
yedikleri & içtikleri, hele alet kullanabilmesi onu diğerlerinden farklı
yapıyordu. Taşıtlar, başka araçlar, envai çeşit aletler derken ipin ucu
uzaklaştıkça uzaklaşıyordu. Git gide az zahmetle çok şeyler halletmeye başlasa
da söz konusu ilişkiler ise film sanki sanki
geriye sarıyordu.
Peki her şey sürekli gelişirken, insanın
birbiriyle ilişkisini kötüye götüren neydi? Dünyayı geliştirdiğini düşünen
insan kendisini nasıl unutmuştu? Daha önemlisi bunun aksi mümkün olur muydu?
Çözümün bu kadar gözünün önüne
gizlenmiş olmasına şaşırdı birden. Tabii ha, madem bu kadar mükemmel işleyen
bir sistemin içindeyiz neden onu modellemeyelim ki? Onun gibi olamazdı belki ama
ne kadar yaklaşsa o kadar kâr değil mi? Daha az hata yapan, hataları bile doğru
yerde yapan kişi haline gelebilmek mümkün olacaktı böyle böyle...
Peki nereden, nasıl başlamalıydı?
İçinde buruk bir hüzün ve biraz
umutla düşünürken bir kuş, yavrusu ile birlikte uçup önüne gelmişti. Ne
tatlılar derken, “Önce çocuklardan mı başlamalı?” diye düşündü. Sabahki okula
gidiş halleri gözünde canlandı. Her sabah aynı şeyi söylüyordu. Son zamanlarda
artık şiddeti de artmıştı. Tam nokta atışı önce bu meseleyi çözmeliydi.
Minik kuş önde, anne onun
arkasından gidiyordu. Bazen anne kuş ağaca çıkıp yavrusunu uzaktan takip ediyor,
bazen de yanında hareket ediyordu. Ne hoş bir yetiştirme stili! Pasif görünen
ama aktif şekilde yavrusu ile ilgilenebilen bir anne! Kendisine döndü, çocuklarına
gerçekten öğretebiliyor muydu? Yoksa sadece söylemle mi kalıyordu? Yüzü
gölgelenerek “Bir kulaklarından girip diğerinden çıkıyor.” diye mırıldandı. Öğrenmiş olsalardı her gün aynı şeyleri yaşamazdık,
diye düşündü.
Bu problemi çözmek biraz zaman
alacaktı ama başlangıç olarak bulunduğu nokta fena sayılmazdı. Çünkü problemini
belirlemişti. Hayatta her şeyin bir çözümü vardı. Kimi zaman yerde kimi
zaman gökteki bir dala sığınmış küçücük hüzün kovan kuşunda. Yeter ki insan
biraz düşünüp, problemin farkına varabilsin. Çünkü hiçbir çözüm yoktu ki emeksiz
sonuca ulaşılabilsin.
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
Gerçek çözümü arayan olmak ne kıymetli… teşekkürler yazı için 🌺
YanıtlaSilGerçekten doğanın hazineleri bambaşka modelleyebilsek harika olur bundan sonra ben de farklı bir gözle bakacağım teşekkürler
YanıtlaSilGerçekten hüzün kovan kuşlar olabilir o tatlı nağmeleriyle cırcır bıcır bıcır
YanıtlaSilDönüp dönüp cümleleri tekrar okudum... Yaklaşmamız gereken o muazzam sistemden ne kadar da uzaklaşmışız :(
YanıtlaSilGeçekler çözümler apaçık aslında görebilene.
YanıtlaSilYaşanılan problemlerde, çözümü bulmak için nerelere bakmamız gerekire güzel bir cevap oldu 💫
YanıtlaSilTeşekkürler ☺️
“ Peki her şey sürekli gelişirken, insanın birbiriyle ilişkisini kötüye götüren neydi? Dünyayı geliştirdiğini düşünen insan kendisini nasıl unutmuştu?” Ne kadar doğru sorular… bu soruları da cevaplarını da yok saymayı bırakmanın yolları anlatılmış yazıda. Kaleminize sağlık!
YanıtlaSilÇok önemli bilgiler içeriyordu yazınız, hayatıma cok dokundu...tesekkürler
YanıtlaSilHayatta herşeyin bir çözümü vardır😊🙏🏻
YanıtlaSilÇözümün bu kadar dibinde olması ne kadar mucizevi. Dönüp bakmak yeterli oysa. Ben kuş muyum, keşke benim çocuğum da beni takip etse diyenleri duyar gibiyim. Olumlu ya da olumsuz her davranışın mimarı olduğumuzu unutarak bir yaşam sürüyoruz. Yanılgılar hayatı karmaşık hale getiriyor oysa. Gerçek karmaşık değil.
YanıtlaSil