SAVAŞIN GÖLGESİNDE 11 - RAMAZAN BAYRAMI

SAVAŞIN GÖLGESİNDE 11 - RAMAZAN BAYRAMI

İstanbul

“Ablacım, her önüne gelene de yol verilmez ki ama! Ne kadar da yardım sever çıktın. Zaten bütün ay oruç tuttum, insanı daha fazla sinir etmeyin.” diye bir ses arkasındaki araçtan yükseldi.

RAMAZAN BAYRAMI

Ramazan Bayramı gelmişti ve Ayşe çocuklarını da alıp teyzesini ziyarete gidiyordu. Tüm arefe günü yoğun şekilde temizlik yapmıştı ve bayram kahvaltısında sevdiklerini görecek olmak yorgunluğunu bir nebze olsun giderecekti. Yolda diğer günlere nazaran daha az trafik olmasına rağmen, insanlar adeta burnundan soluyor; herkes önündekini geçip bir an önce gideceği yere varmaya çalışıyordu. Ayşe ana yoldan çıkıp mahalle arasına girdi. Sokaklar bayramlaşmak için yola çıkan insanlarla doluydu.

Arkasındaki arabadan yükselen sesi duyunca aklına birkaç gün önce yaşadıkları geldi. Annesine gitmek için sokağı döndüğü sırada insanların kimi pide kuyruğundaydı, kimi marketten çıkmış eve doğru yürüyordu. Ezana kadar süren bu kalabalık, ezandan sonra yerini derin bir sessizliğe bırakacaktı.

Tüm gün sabırla tuttuğu orucunun son dakikalarını da güzel geçirmek isteyen Ayşe, iki çocuklu bir anneye yol vermek istedi. Ne var ki arkasında onu takip eden aracın sürücüsü, Ayşe ile pek de aynı fikirde değildi. Her yavaşlamada kornaya süresiz basıyor, yetmiyormuş gibi camı açarak bağırıp çağırıyordu. Tuttuğu oruçtan bir an önce kurtulmak istercesine acelesi vardı. Üstelik halini “Zaten oruçluyum!” diye tanımlaması, yapmaya çalıştığının varlığına dahi dayanamadığının ispatıydı. Acaba oruçtan anlaşılması gereken sadece açlığa dayanmak mıydı?

RAMAZAN BAYRAMI

İnsan isteklerinin önüne bir duvar örmeden, hayatı incelikleriyle algılayamaz. Tok olup açın halinden anlamadığı gibi; kendisine zor gelen herhangi bir konuda sabır göstereni de anlamaz. Canı yanarken tebessüm etmeye çalışanı da… Daha basit düşünelim, küçük çocuklarıyla karşıdan karşıya geçmeye çalışan birine yol verenin bunu neden yaptığını dahi anlayamaz. Peki bu insanın orucu, açlığını daha da arttırmaktan öteye gidebilir mi?  Peki bu orucun sonucu bayram olabilir mi?

Ayşe dışarıdan gelen yuhalamalara aldırış etmeden, düşünceler içinde bayram evine ulaştı. İnsanın sadece birkaç günü değil, insan doğru davrandığı takdirde ömrü bayram olurdu...

 

DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ZULMÜN YAŞANDIĞI O ŞEHİR

Ramazan ayının gelişi coşkuyla karşılanmıştı. Şehrin yıkıntıları arasında toplu sahur ve iftar sofraları kurulmuştu. Zalim topluluğu ise yine kendisine yakışır şekilde sözünden dönerek, şehre erzak girişini yasaklamıştı. Şehirden dünyaya haber iletecek insanların çoğu şehit olmuştu. Şimdi ise Bayram gelmişti! Artık basın yeleği kime denk gelirse telefonunu alıp habercilik yapıyordu. İnsanlarla röportaj yapılıp bu zorlukta Ramazan’ın nasıl geçtiği kayıt altına alınıyordu. Zira dünyanın geri kalanında bolluk içindeki ülkelerde insanlar orucu, tahammül edilecek bir ibadet gibi görüyordu.

RAMAZAN BAYRAMI

Röportajı yapan küçük Rüveyda büyüyünce olmak istediği mesleğe erken yaşta kavuşmuştu. Evine su taşıyan arkadaşı Ahmet’e sordu. “Ramazan nasıl geçti?” Haline içtenlikle şükreden Ahmet; “Gıda girişini kapatarak üstümüze çok büyük bir baskı uyguladılar. Bilmedikleri şey biz daha yüksek zorluklarda dahi ayağa kalkmasını bildik. Sadece iftar yaparak ertesi gün iftarına kadar dayanacak gücü bize veren yediğimiz değildir. Biz ölümden yaşam çıkarırız.” dedi.

Tüm bunlar konuşulurken halinden memnuniyeti gözlerindeki ışıktan ve tebessümünden belliydi. Telaşı ve acelesi yoktu. Çünkü zamanın sahibi “Acele etmeyi!” demişti. Ahmet ve içinde bulunduğu toplum da buna vakıftı. Sakin, sabırlı, ümitli ve teslim…

Peki bu kadar acının içinde bu insanlara bu sabrı sağlayan neydi? Üstelik bolluktan azgınlaşmış toplumlar, trafiğin kısa süreli durmasına bile dayanamazken! Orucun bilinmesi gereken en yüksek etkisi bu olsa gerekti. İnsanın kendine yaşattığı bilinçli mahrumiyet, kontrolü dışında gelişen bütün mahrumiyetlerin acısını azaltıyordu. İnsanı da daha sabırlı bir hale getiriyordu. 30 gün boyunca tutulan oruç sonunda yerini işte o zaman bayrama bırakabiliyordu!

 

 

Neden,

Sıradışı bir ilmin,

Sıradışı keyiflerin,

Sıradışı ortamın,

Sıradışı ilişkin,

Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?

Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?

Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

 

Yorumlar

  1. Gerçekler... Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  2. “Bilinçli mahrumiyet insanı daha sabırlı bir hale getiriyor” :)
    Yazınız için teşekkürler, emeğinize sağlık 🍀

    YanıtlaSil
  3. Eskiden bahaneler üretirdik, bu devir artık böyle, insanlık bitti derdik. Şimdi önümüzde Gazze var, Gazzeliler var, sakin ve sabırlı insanlar var bu devirde şahit olduğumuz. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. İnsanoğlunun kıyasları değiştiğinde nasıl da algılaması ve aktarması da değişiyor.. çok beğendim emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Emeğinize sağlık... iki farklı dünya iki farklı sabır seviyesi... ne kadar da güzel ortaya koydunuz ALLAH razı olsun...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder