BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Bir varmış, bir yokmuş.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal iken,
Pireler berber ilken,
Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…
“Babaaa!” dedi Emre kıkırdayarak.
“Efendim oğlum?”
“Hiç çocuklar babalarının beşiğini sallar mı?”
Emre’nin kıkırdamalarının devam ettiğini gördükçe yorgun
gözlerle gülümsedi oğluna.
“Masal bu oğlum. Neyse, ne diyordum? Ben babamın beşiğini
tıngır mıngır sallar iken… Çok uzak diyarlarda, coşkulu derelerin aktığı,
yemyeşil ağaçlarla çevrili, güzel bir köy varmış. Bu köyde, birlikte oynayan
çok yakın iki arkadaş yaşarmış. Bu arkadaşlardan Necati, çok aceleci ve sabırsızmış.
Öyle ki bu sabırsızlığı yüzünden hemen her işi başarısızlıkla sonuçlanırmış. Murat onu ne kadar uyarsa da dinlemez, o
uyardıkça telaşı daha da artarmış.
Bir gün oynamaya gittikleri bahçede Necati sabırsızlanarak
ağaca koşmuş. Murat, dur koşma! diye bağırsa da onu duyamamış ağaca tırmanmak
için zıplarken ağacın dibindeki yaprakların altında biriken su birikintisinin
içine düşüvermiş.”
“Babaa, niye duyamamış Necati Murat’ı?”
“Oğlum, Necati ağaca tırmanacağım diye o kadar heyecanlanmış ki ne su birikintisini
fark etmiş ne de Murat’ı duymuş.”
Bu köyde, fırıncı bir Ahmet Amca varmış. Necati’yle Murat’ı da çok severmiş.
Bir gün, onları fırınına çağırarak ekmek yapması için destek olmalarını
istemiş. Çocuklar bunu duyunca koşmuşlar fırına. Ahmet Amca, hazırladığı
hamurdan iki parçasının birini Necati’nin, birini de Murat’ın önüne koymuş.
Murat önce bir hamura dokunup yumuşaklığına bakmış, sonra
da fırına bakarak sıcaklığı anlamaya çalışmış. Necati ise girişmiş elleriyle
hamura. Murat “Dur, bekleseydin de ekmek biraz dinlenseydi!” demeye kalmadan da
fırına sürüvermiş ekmeğini.
Akşam ikisinin de fırından çıkan ekmeklerini Ahmet Amca
koymuş önlerine. Necati’nin ekmeği kağıt gibi; ne kızarabilmiş ne kabarabilmiş.
Murat’ın ekmeği ise Ahmet Amca’nınkilerden aşağı kalır yanı yokmuş. Bunun
üzerine Ahmet Amca başlamış anlatmaya:
“Çocuklar, ekmek yapmak sabır ister. Hamur önce
mayalanacak, sonra dinlenecek, sonra da bir güzel kızaracak ki lezzetli olsun.”
Fırıncılık deneyimi sonucu Necati, Murat’ın başarısının püf
noktasını geç de olsa çözmüş. Meğersem işin sırrı, Murat’ın her işe başlamadan
önce bir gözlem yapıp, öyle hiçbir işe bodoslama dalmamasıymış.
“Babaa, o zaman başarının sırrı önden hazırlık yapmakta, değil mi?”
İşte böylelikle Necati, o günden bu yana işlerine telaşla
dalmamış. Böylece o da artık başarının merdivenlerini tırmanır olmuuuş. Emre
ile beraber bir çoklarımıza bir işe başlamanın yolu da fısıldanmııış…
İşin başında gösterilen sabır ve ön hazırlık o işin hem kalitesini
hem de ondan alınacak verimi artırır. Bundandır ki doğru gözlem ve ön hazırlıkla yapılan yemek, yeni başlanan iş, çiçeği burnunda herhangi bir süreç
daha az hatayla gerçekleşir.
Gökten üç elma düşmüş, biri babasına biri Emre’ye, biri de masalın tüm okuyucularının başına…
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
Bir işe başlamadan gözlem yapmanın kıymetini anlatan güzel bir yazı olmuş.👍
YanıtlaSilBaşıma ne geldiyse Necati gibi bodoslama daldığım için gelmiştir :) Yapmayın arkadaşlar yapmayın :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık çok tatlı bir anlatım :)
YanıtlaSil“Sabrın sonu selamettir” demişler çokta doğru demişler… bu yazı ile hem sabrı hemde gözlem yapmanın kıymetini bir kez daha kaleme alanlara teşekkür ederiz🌿🤲🏻
YanıtlaSilKaleminize sağlık 😊
Gözlem ve ön hazırlık… Tüm yeni başlangıçlarımızın önüne çengellesek süreçlerimiz ne kadar kolaylaşır! Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş 🌾Kaleminize sağlık🌸
YanıtlaSilEmeğinize sağlık... her işe başlamadan önce sakin ve temkinli davranmak ne kadar da önemli... temkin; aslında o konu hakkında ön sürecin değerlendirildiği yer... ne kadar da kıymetli...
YanıtlaSilÇocuklarımıza zamane masalları anlatmak lazım böyle…
YanıtlaSil