YOLA ÇIK! GÖRÜRSÜN Kİ YOL AÇIK!

YOLA ÇIK! GÖRÜRSÜN Kİ YOL AÇIK!

Amaçsızca yürümekten ayaklarına kara sular inmişti. Dinlenmek ve biraz da alışverişe es vermek için kendini bir banka attı. Soğuk olmasına rağmen oturmak için dışarıyı tercih etti Sema. Deniz manzarası ve ufka bakmak her zaman iyi gelirdi. Neden kendimi durduramıyorum?” diye düşündü bacağını hızlı hızlı sallarken. Alışverişi bırakmak mümkün değilse de en azından azaltmak istiyordu. İyi de alışveriş yapmazsa ne yapacaktı? Bunu düşündüğünde içini uzay kadar karanlık bir boşluk duygusu kaplıyordu.

YOLA ÇIK! GÖRÜRSÜN Kİ YOL AÇIK!

Gördüğü şeyi beğendiğinde almadan duramazdı. Özellikle kırmızı olunca dayanamaz alırdı, tıpkı bugün olduğu gibi. Ay sonu geldiğinde hesaplar hiç iç açıcı olmazdı. Eksi bakiyeleri gördükçe söylenirdi kendi kendine.    Kırmızı renk bana asıl şimdi yakışıyor gerçekten!” Hatta geçenlerde arkadaşı Neslihan, alışveriş bağımlısı olduğunu ve tedavi olması gerektiğini söyleyerek kendisiyle dalga geçmişti.

Alışverişin de bağımlılığı mı olurmuş, o kadar çalışıyorum, birazcık şımarmaya hakkım yok mu yani! Hem kendi paramı harcıyorum, sıkıntı çekiyorsam da ben çekiyorum. İnsanlar neden bu kadar söyleniyor hiç anlamıyorum. Benim hayatım bu! Doğrularıyla, yanlışlarıyla benim hayatım!

Sonradan psikoloğa gitme kararı vermişti. Neden bu kadar çok alışveriş yaptığını sormuştu gittiği psikolog. Bu soruya bir cevap bulmalıydı. Düşündü. Serdardan ayrıldığında AVM’de altı saat boyunca gezmiş ve bir sürü şey almıştı. İş yerinde kıdemli arkadaşlarının onun arkasından çevirdikleri dolapları öğrenince, yazlık gardırobunu yenilemişti. Annesiyle tartıştığı zamanlarda ya da en son arkadaşları yazlık partisine çağırmadıklarında, sebepler listesi öylece uzayıp gidiyordu. Demek her üzüldüğünde alışveriş ona can simidi gibi geliyordu. Kendimi avutmak için yapıyorum galiba. Alışverişin ışıltılı dünyası mükemmel bir kaçış noktası olmuş sanki bana.”

Güzel şeyler için de alışverişe çıkmışlığı vardı elbette. Mezuniyeti, ilk iş görüşmesi, ilk işi, ilk buluşması, ilk terfi… Yine de bu kadar şey alması ihtiyacı olduğu için değildi, öyleyse nasıl bir fayda umuyor olabilirdi ki?

YOLA ÇIK! GÖRÜRSÜN Kİ YOL AÇIK!

Etrafındaki arkadaşları da benzer şeyler yaşıyordu. Mesela Neslihan da çikolata yemeden yapamıyordu. Kimisi sigaraya, kimi bilgisayara, kimi gezmeye sığınıyordu. “Ne acımızın kaynağı belli ne de telafisi gerçek. Yapmam gereken şeyin tam önünde koca bir can sıkıntısı dururken bunu nasıl aşabilirim?” diye düşündü.

Rüzgarla beraber kendini dinlerken biri ona seslendi. İş arkadaşı Esra karşısında gülümsüyordu. Sema, her şey yolunda mı? Öyle dalmışsın ki, seslendim kaç kere duymadın.” Dış dünyaya geri döndü ve Esra’yı selamladı. Esra yürüyüşe çıktığını söyleyince, Sema istemsizce Bu soğukta mı?” diye tepki verdi. Bu hava da alışverişe çıkılır da yürüyüşe çıkılmazdı sanki. Sema kendisini toparlayıp Hadi otur kahve içelim.” dedi. Ancak Esra yürüyüşü bitirmek istediğini dönüşte buralardaysa yanına uğrayacağını söyleyerek ayrıldı.

Esra ile iş dışında pek de bir paylaşımları yoktu. Hep gülümseyen bir ahvali vardı Esra’nın. İşle ilgili şikayetlere başlayınca Konuşmayalım arkadaşlar, burası ekmek yediğimiz yer bereketimiz kaçar.” derdi. Sema iş arkadaşının bu tutumuna sinir olmuştu ki, bu ondan uzak durmasına yetmişti bile. Şimdi burada karşısına çıkmıştı. Gelip yine ahkam keserse diye davet ettiğine pişman oldu.

Çok geçmeden Esra iki kahve ile gelmişti yanına. Hayretle baktı, nasıl kahve içtiğini doğru tahmin etmişti. Sohbet ederken ilginç bir şekilde keyfi yerine gelmeye başladı. Bir taraftan da insanlar hakkında peşin hükümlü olmamak gerekiyormuş diye içinden geçiriyordu.

Esra sana bir şey soracağım” dedi, Canın sıkılınca ne yaparsın?” Esra bu soru karşısında şaşırmıştı. “Canım sıkılınca mı? Bilmem ki!” Dolanmış düğümü açmak ister gibi açıklamaya çalıştı. Hani bazen istediğimiz bir şey olmaz ya da insanın keyfi olmaz ya, telefona bakar olmaz, televizyon seyreder olmaz. Yani ne yapsan içinde ki o hal geçmez bir türlü. Bende fazla olmaz öyle şeyler.” Sema şaşkınlıkla Nasıl yani?” dedi.

“Annem sağ olsun bana verdiği minik görevler ile beni tatlı tatlı yorardı. Çocukken ne zaman öflesem, pöflesem, annem halimi sorardı. Ben anlatırdım bir şeyler, annem de “Canım kızım!” der sonrasında benden bir şey yapmamı rica ederdi. Ütüler kalmıştı hadi yardım ediver. Komşuya bir şey verilecek, marketten eksiklikler var. Bitmezdi o yardım istekleri!

Durumu anlayınca bir ara artık anneme bir şey söylememeye başlamıştım. Ne yaparsam yapayım annem yüzümden anlardı durumumu. O zamandan beri bende alışkanlık olmuş. Bir iş bitince kendime hemen başka bir iş bulurum. Zaten insanın pek de sıkılmaya vakti kalmıyor.“ diye anlatırken daha da detay vermesi gerektiğini anladı.

YOLA ÇIK! GÖRÜRSÜN Kİ YOL AÇIK!

“Hayat her zaman insanın istediği gibi gitmiyor tabiki. Duygusal dayanıklılığımın düştüğü, moralimin bozuk olduğu, bir şeylerin altından kalkamadığım zamanlarım da oldu şüphesiz. Bu dönemlerde maalesef kendimi yemek yemeye vermiştim, bu da beni bir sarmala bağlamıştı.

Annemin bana doğru bir alışkanlık vermek istediğini o zaman daha iyi anladım. İnsanın fayda sağlayacak gündemlerle kendini meşgul etmesinden daha iyi bir kurtuluş yoktu. Bir şeyi canım çekmişse gidip yaparım veya yerim ama canım sıkıldığı için yemek yemek o tam bir labirent gibi. İnsanın acısını, bir şeyler tüketerek geçiştirmesi kimseyi bir yere vardırmıyor.”

Sema, Esranın dediklerini pür dikkat dinliyor, öte yandan de anlamaya çalışıyordu. Kendi çocukluğuna gitmişti bir an, her canı sıkılığında annesinin ona çizgi film izletmesi, hemen her mızmızlandığında oyuncak alması aklına geldi.

Faydalı işlerle meşgul olmak yerine geçici oyalayıcıları tercih etmek! Kim bilir belki bugün duydukları ona bir dönüm noktası olacaktı. Ne ilginç, durduk yere insanın evini düzenlemesi gibi canının istemediği şeyleri yapabilmesi de ne iyi geliyormuş meğer derken, yüzünde ümit ve kaygılı bir ifade belirmişti. Çünkü artık bir karar vermişti!

Can sıkıntısına karşı durmak gün geçtikçe daha kolay olur muydu acaba? Kolaylığın kıymeti başındaki zorluktan sonra anlaşılıyordu. Ve şüphesiz her zorluktan sonra bir kolaylık vardı. 


İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…

Eylemleri de bu isteği kovalar...

Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar

  1. Bir soru sorduğunda hayatın sana cevap vermesi ne kadar da anlamlı değil mi?

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık, çok yol gösterici bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
  3. Ne kadar ümitvar bir yazı olmuş, ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Hedeflerimiz amaca hizmet etmeli

    YanıtlaSil
  5. Emeğinize sağlık...çok güzel yeni kararlar aldığım bir yazı olmuş. Beni yeniden motive ettiğiniz için teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  6. İyi bir yazı olmuş, elinize sağlık. İnsan Ya faydaya gider yada zararlı şeylere
    Hayatta boşluk yok. Bize verilenleri nerede Harcıyoruz.

    YanıtlaSil
  7. Can sıkıntısını nasıl yönetmemiz gerektiğiyle ilgili çok güzel bir yazı olmuş :) . Çok güzel pencereler açtı bana. Emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil
  8. Ve şüphesiz her zorluktan sonra bir kolaylık vardı.

    YanıtlaSil
  9. Çok güzel. Emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  10. İyi bir yazı olmuş, elinize sağlık. İnsan Ya faydaya gider yada zararlı şeylere
    Hayatta boşluk yok. Bize verilenleri nerede Harcıyoruz

    YanıtlaSil
  11. Emeğinize sağlık...çok güzel yeni kararlar aldığım bir yazı olmuş. Beni yeniden motive ettiğiniz için teşekkür ederim...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder