MARİFETİN ANAHTARI: EKSİK PARÇA
“Çocuklar! Yemek hazır,
hadi sofraya!”
Bunu söylerken Sinem’in kulaklarında çocukluğundaki annesinin güzel sesi yankılandı. Öte yandan mutfak duvarlarının o hoş rengi de gözünün önünde belirdi bir anda. Mutfaktan gelen güzel kokular ise en çok aklında kalandı. Çocukken annesi hasta olduğundan birçok işi annesi yerine o yapardı. Kardeşi Ahmet ile sobanın yanında yer kapma kavgalarını hala anlatıp gülerledi.
Sinem ve Ahmet’in
babası kamyon şoförü olduğundan bir gitti mi uzun süre eve gelemezdi. Annesi de
o dönene kadar elindekilerle evi geçindirmeye çalışırdı. Bu da annelerini epey
marifetlendirmişti. Az malzeme, çok çeşit onun işiydi. Çuvalın dibindeki az bir
unla ekmek yapar, kalanıyla da sabaha minik ama mis gibi poğaçalar çıkarırdı
fırından. Hala o günlerde yediği kuzinede pişmiş kekin tadını unutamıyordu.
Annesi şehirdeki
hastaneye gittiğinde evin işleri Sinem’e kalırdı. Isınmak için kuzineyi yakar,
Ahmet ile kendisine yiyecek bir şeyler hazırlardı. Bir gün önceden kalan bayat
ekmeleri sobanın üzerinde kızartıp, çilekli reçel sürmek en büyük keyifleriydi.
Bir gün mahalleden en
yakın arkadaşı Aysel, çok güzel bir bebek satın almıştı. Hem de Sinem’in kaç
zamandır istediği bebeği… Ancak şu an bu durum söz konusu bile olamazdı. Ümidini
kaybetmedi. Hemen bir çözüm arayışına girdi. Evdeki artık kumaşlardan kendine bir
bez bebek yaptı. Bebeğini gören bayılınca Sinem çok mutlu oldu. Kardeşi Ahmet
de ondan farklı değildi. Evin kömürlüğünde bulduğu tahta parçalarıyla, kendine
araba yapar onunla oynardı. Hatta kaykay bile yapmayı denemişti.
Geçmişine dalan Sinem, düşüncelerden sıyrılıp mutfağına geri döndüğünde
“Ah nerede o eski çocuklar!” derken buldu kendini. Şimdilerde çocuklar çok
tatminsiz. Oyuncak dediğin en pahalısı, en büyüğü, en havalısı olmalıymış! Öyle bir parçası kırıldığında ya da
kaybolduğunda ondan artık bir şey olmaz deyip oyuncağını çöpe atan ah o
çocuklar!
İnsan neden daha çok
imkanı olmasına rağmen, marifetlenme konusunda başarılı olamaz?
Neden güncel hayatta
daha fazla malzeme, ekipman olmasına rağmen, sonuç almakta zorlanır?
Aslında imkanların bizi
desteklemesi gerekirken neden marifetlerimizi elimizden alır?
Bir yanda bebek alamadığından
kendi bebeğini yapmak zorunda kalan küçüklüğüm, bir yanda aldığım oyuncak
arabanın silecekleri yok diye bununla oynanmaz ki diyen çocuklarım!
Sonra hatırladı
anneciğinin kulağına küpe olsun dediği o sözünü “İnsanın en büyük imkanı imkansızlığıdır,
kızım.”
İmkansızlıklar
değerlendirebilenler için büyük başarılar, büyük kazanımlara gebedir. İmkanları
önünde serili olan hareket etme gereksinimi duymaz ve ardına gizlenmiş marifeti
teğet geçer. İmkanı olmazken insan mutluluğu, marifetlenmeyi, imkanlarla
ilişkili zanneder. Oysa bunun ne büyük bir aldatmaca olduğunu, imkanları arttığında
anlar. Tam olmaya çalışırken en büyük gediği açacak olanın, tam olmaya çalışmak
olduğunu algılayamaz.
İmkanlar içinde
marifetsizlik mi, yoksa imkansızlıkta unutulmaz hikayelere imza atmak mı? İnsan
bir işe başlamadan önce tam olmayı beklemek yerine az imkanla neleri başarabileceğine
konsantre olursa o zaman işlerin nerelere varacağına kendisi bile inanamaz!
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Eylemleri de bu isteği kovalar...
Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
İmkanlara rağmen mutsuz musun imkansızlığa rağmen mutlu mu ?
YanıtlaSilÇocukluğumda kuzenimin bir oda dolusu oyuncağı vardı. Onların arasından iki oyuncak kalbimi çalmıştı :) biri kırmızı kaplumbağa ve diğeri yumuşacık tavşan hangisini seçip oynayayım diye hep kararsız kalırdım. Benim ise evde bir çay takımı ve bir de bebeğim vardı ikisiyle saatlerce evcilik oynardık. Yani sonuç olarak bir oda dolusu da olsa az da olsa oynadığın oyuncak bir iki… yeter çocuklarınıza daha fazla oyuncak almayın. Bir de fazlasını başka çocuklara göndersinler :)
YanıtlaSilİmkanların olması değil de onları kullanabilmek asıl beceri.. demişti biri daha önce :) çok hoş bir yazı olmuş, ellerinize sağlık
YanıtlaSilİmkanlar olmadığı için başaramadığını düşünür insan ama az imkanlarla ne kadar marifelemip güçlenebileceğimizi geçiyoruz.
YanıtlaSilAklıma çocukken çamurdan yaptığım telefon geldi :) hakikaten o kadar değerliydi ki... Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilMutlu etmek adı altın da ne çok imkanlar serdik önlerine ama hep mutsuzluklarıyla karşılaştık …
YanıtlaSilEmeğinize sağlık…insan hayatta marifeti kadar var olur…
YanıtlaSilİnsan hayatı boyunca imkanlarının az olduğu zamanları mutlulukla hatırlıyor. O zamanlarda yaptıklarını, gittiği yerleri unutmuyor. Demekki mutlu olmanın imkanla ilgisi yokmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSilOysa hak eden olmak... Birçok şey için şu yeterliydi...
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş. İnsanı geçmişe götürüp düşündüren bir yazı. İnsan imkanları çoğaldıkça çok daha fazla şeyler yapabileceğini düşünürken yanılır aslında. İnkansızlıkla bir çok yerde marifetlenebiliyor.
YanıtlaSilgerçek mutluluğu yaşayıp hisseden olmayı diliyorum
YanıtlaSilNe kadar az imkan o kadar fazla marifet
YanıtlaSilEn güzel anı olarak hatırladıklarımız sadece imkanımız yokken ortaya koyduklarımızsa anılar biriktirmeye devam :)
YanıtlaSilBugün imkanlar bizi mutlu ediyormuş gibi bir yanılgıya düştük. Ama bu yazı böyle olmadığını hatırlatıyor bize. Elinize sağlık. Çok güzel bir yazı :)
YanıtlaSilyok olanı var edebilmek derken - çubuk makarnadan tel şehriye yaptığın günleri anımsadım. Keyifliydi :)
YanıtlaSilMarifet olduğunda insan mutlu olur imkan ile değil.
YanıtlaSilKaleminize sağlık...
YanıtlaSil