İNSAN YANILIR!
Serap yerinden kalkıp odasına doğru giderken söylenmeye devam ediyordu. Annesine “Kim ne derse desin ben Kenan’la evleneceğim beni engelleyemezsiniz!”
Nermin Hanım,
Serap’a yıllarca emek vermiş iyi yerlere gelsin diye çalışıp didinmişti. Tek
başına olmanın da tüm önceliklerini Serap’tan yana kullanmıştı. O ders çalışsın
diye evde temizliği erteler, yürürken dahi çıt çıkartmamaya çalışırdı. Akşam
yatarken rahat uyusun diye kızının ballı sütünü dahi ihmal etmezdi. Hatta henüz
Serap genç kızken elinde kalan son parasını, kızının o çok beğendiği eteği
alabilmesi için harcamış eve yürümek zorunda kalmıştı.
Nermin
Hanım, evliliğinde de mutlu bir yuvası olsun istiyordu. Serap’ın her şeyin en
iyisine layık olduğunu düşünüyor, fakat bunun Kenan’la mümkün olmayacağını da
biliyordu.
Kenan
aklı bir karış havada, işinde pek marifetli olmayan, aile sorumluluğu
alamayacak bir çocuktu… Babasının inşaat firmasına gidip geliyor, bir yandan
uzatmaları oynadığı okulunu bitirmeye çalışıyordu. Şantiyelerden birine gitse
ustalar, Kenan’ı oradan uzaklaştırabilmek için türlü yollar arıyordu. Çünkü ne
zaman gelse bilgisi olmayan konularda tavsiye verip 40 yıllık ustanın
işçiliğini eleştiriyor, elini attığı işi de bozuyordu. Ustaları da
oyaladığından, Kenan’ı gören herkes kaçıyordu. “Herkesin idare etmeye çalıştığı
biri, anlamıyorum nasıl gözünü boyadı bu çocuk? Havalı spor arabasına mı
kanıyorsun yoksa? Kızım 7 yıl olmuş daha okulunu bile bitirememiş bu çocuk.
Yarın öbür gün ev sorumluluğunu nasıl alsın.”
Serap
artık annesi ağzını açar açmaz odasına kaçıyordu. Kenan ile ilgili hiçbir
eleştiriyi dinlemek istemiyordu. Çünkü Kenan ile her şey yolunda gidiyordu. Tek
bir olumsuzluk vardı. O da annesi! Kenan ona istediği her yeri gezdiriyor,
sürekli hediyelere boğuyor, ellerinde çiçeklerle karşılıyordu. Üstelik nereye
gitseler giydikleriyle, arabasıyla tüm dikkatleri üzerinde topluyordu.
Serap için Kenan hayallerini süsleyen o prens gibiydi adeta. Kaçırılmayacak bir fırsattı. Hiçbir kadının reddedemeyeceği bir erkekti!
Ve artık
evliydiler, evleneli 3 yıl olmuştu. Serap’ın tüm hayalleri yıkılmış, sanki bir
rüyadan uyanmış gibiydi. Kanepede gözleri ağlamaktan şişmiş halde halının
desenlerine bakarken dalıp gitmişti. Tüm evin sorumluluğu onun üzerindeyken adeta
kocaman bir evde yapayalnız kalmıştı. “Daha gidip yemek yapacağım ama evde
malzeme yok ki. Hem Kenan kaçta gelir onu bile bilmiyorum. Arasam açmaz. Ne
ulaşabiliyorum ne yüzünü görebiliyorum. Umarım bugün de markete uğramadan
gelmez. Hayır kendimi geçtim çocuk bir haftadır baba diye sayıklıyor.”
Söylene
söylene mutfağa gitti. Tam bulaşıklara girişecekken suların kesildiğini fark
etti. Hemen komşunun zilini çaldı. Onlarda su kesilmemişti. Bir anda başından
aşağı kaynar sular döküldü. Az önce kalktığı kanepeye tekrar oturdu. “Ondan sadece
su faturasını ödemesini rica etmiştim oysaki…” tekrar tekrar bu cümleyi
söylüyordu içinden. “Sadece tek bir şey yapacaktı, tek bir şey! Onu da
yapmamış.”
Bir an annesi geldi gözünün önüne. Selin’in etrafında pervane olur, istediği bir şey olmayınca ne üzülürdü. Bir tek Kenan konusunda çok diretmişti. “Keşke o kadar isteğimin peşinden koşmasaydım, bana söylenenleri dinleseydim, keşke!”
İnsanın
hayatta farklı farklı seçimleri olsa da amacı hiç değişmez. İnsan mutlu olmak,
başarılı olmak ister. Peki ne olur da kendisine iyi geleceğini düşündüğü şeylerin
peşine düşerken mutsuzlukla karşılaşır? Mutluluk tüm isteklere sahip olarak mı
kazanılır? İnsan gerçek ihtiyaçları ile istekleri arasında kaldığında isteğine
yönelir. Bunun kendisine iyi geleceği, o isteğinin onu mutlu edeceği yanılgısına
düşer.
Aslında
mutluluk, isteklerle ihtiyacın birbiri ile ne kadar uyumlu olduğu ile ilişkili.
İnsanoğlu bilse de bu gerçeği, yine bu yanılgıya bir şekilde kendini düşürdü.
Bilmek…
Ne kıymetli, değil mi? Peki ya uygulamak? Bilmekten çok daha kıymetli.
İnsan
bildiğinde değil. Öğrendiklerini uygulayabildiğinde dününe göre daha iyi olur.
Yeter ki gerçek ve sahteyi, ihtiyaç ve istekleri arasındaki farkı fark edebilsin.
Çünkü, insanoğlu yanılır, ancak en büyük yanılgısı yanıldığının farkına varamamasıdır.
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır…
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder…
Dolayısıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur…
İnsanoğlu yanılır, ancak en büyük yanılgısı yanıldığının farkına varamamasıdır.
YanıtlaSilYanıldığını fark edip, deneyim transferi yaptığında o hata insanı geliştirir. Ama fark etmeden aynı yanılgılarla yola devam ettiğinde ziyan olmuş bir ömür…
İstek ve ihtiyaçlarımızı ayırabilmek 🌸
YanıtlaSilCiğerime hançer saplandı bir anda...ne kadar üzücü. ANNE Sözü ne kadar kıymetli.dinleyelim.
YanıtlaSil@Arzumutlu
“ İnsan bildiğinde değil. Öğrendiklerini uygulayabildiğinde dününe göre daha iyi olur. ”
YanıtlaSilKaleminize sağlık…
Yine hayatın tam içinden bir yazı... Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilelinize sağlık
YanıtlaSilNe kadar da doğru… sanki beni anlattı… yaptığımız hatayı kabul etmemek için ne taklalar atmışız…
YanıtlaSilİnsanoğlu yanıldığının farkına çok geç kalmadan varabilse keşke...
YanıtlaSilisteklerimiz ve ihtiyaçlarımız arasındaki farkı görebilmek
YanıtlaSil"Mutluluk tüm isteklere sahip olarak mı kazanılır?" o kadar anlamlı bir soru ki insanın hayatını belirleyen. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSil