SAVAŞIN GÖLGESİNDE 4 - EMANET
260. GÜN, İSTANBUL
Osman Amca’nın vefatının üzerinden 1 yıl 8 ay geçmişti. Eşinin kendisinden önce vefat etmiş olması, adamcağızın hayatla bağını koparmıştı. Eşi hayattayken hiç bu kadar sevdiğini belli etmezdi halbuki. Nasıl olsa her daim yanında gibi düşünürdü.
Çok çalışıp dünyalık servet edinmek için gecesini gündüzüne katardı. Apartmanlar, dükkanlar, arsalar, araziler… Malının çokluğu ile anılmak hep hoşuna giderdi. Karısı hepsinin geçici olduğuna daha gönülden inandığı için “Bu kadar yeter, ne yapacaksın daha fazla malı? Sen hayattayken kıymetini bilmeyenler, ölünce sana rahmet mi okuyacak!” der dururdu. Osman Amca kadıncağızı dinlemez her yeni günü “Ah biraz daha genç olacaktım, nelerim olurdu” cümlesi ile karşılardı.
Kendisine emanet verilmiş canın kıymetini bilmezdi. Bunu yaparken geriden gelenlerin, ondan kalanlara sadık olacağını zannederdi. Belki çocukları hayırsızdı ama olsun torunları vardı. Onlar için daha fazlası neden olmasın diye düşünürdü.
Ta ki eşi ölünceye kadar. Ölümün ne kadar yakın olduğu gerçeği ile ona bunu en çok hatırlatan kişiyi kaybederek yüzleşti. Her şeyden elini eteğini çekti. “Benden sonra yaptıklarıma ne olursa olsun umurumda değil artık” diyecek duruma geldi. “Ben baba olarak yeterince biriktirdim bu benden sonra yedi kuşağa yeter nasılsa” diyordu ve evet, ecel şimdi Osman Amca’dan emaneti alıp gitmişti.
Tüm
ömrünü yüklediği malı mülkü dört çocuğuna kalmıştı. Yeni emanetçiler dünya
malını devralmıştı. Cenaze, defin bir yıl sonra mezar yapımı derken Osman Amca
anı haline gelmişti bile. Bıraktıkları mı? Yeni emanetçilere husumet sebebi
olmaktan pek öteye gidemedi. Kardeşler her yeni gün bana daha az sana daha
fazla oldu diye kavga ediyordu. Ellerine geçen kadarı ise hızla eriyip
bitiyordu. Hâlbuki yedi sülale nasiplenecek zannediliyordu. Kimse bu malı bizim
için biriktiren ne zorluklarla edindi derdinde değildi. Çünkü insanoğlu
nankördür ve hep dahasını ister. Doymayan istekleri olunca da değil o malın
emanet olduğunu hatırlamak, devredene vefa bile gösteremezdi.
260.GÜN, DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ZULMÜN YAŞANDIĞI O ŞEHİR
Henüz birkaç aylık Eylül’ün cansız bedenini kucaklamış gözü yaşlı bir Osman düştü ekranlara bugün. Bağıra çağıra dünyaya acısını duyurmaya çalışan bir baba…
“Ne
suçu vardı bu kız çocuğunun?”
“Dünya
bunun hesabını nasıl verecek?”
“O
daha dört aylıktı!”
“Burada
kalacağız bu toprağın sahibi biziz biz!”
“Nehirden denize kadar özgür olacağız ve bu uğurda bize verilen her şeyi feda etmeye hazırız…”
Tüm bu cümleleri sarf ederken gözünden akan yaşlara hâkim olamıyordu. Kırgınlığı tüm bu zulme şahit olup kılı bile kıpırdamayan sözde kardeşlerineydi. Başkasından zaten umduğu bir destek olamazdı. Yüzleştiği acı gerçek devrin insanlarının çoğunun ziyanda olduğuydu. Ömrünü adadığı şey ise mal, mülk ve toprak değildi. Evini barkını, toprağını bırak, evladının bile emanet olduğunun farkında olan bir yürekle kötünün kötülüğüne karşı dimdikti. Emin olduğu şey ise emanetlerin de kötünün kötülüğünün verdiği zararın da geçici olduğuydu.
İki
Osman, iki baba…
Biri
gitmeyecekmiş gibi biriktiren, malı kenara yığan…
Diğeri
ise her şeyin geçici olduğu gerçeğini hatırlayan ve gerçek birikimini yapan…
Neden,
Sıradışı bir ilmin,
Sıradışı keyiflerin,
Sıradışı ortamın,
Sıradışı ilişkin,
Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?
Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?
Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?
Geçiyor geçiyor ama nasıl geçiyor?
YanıtlaSilİnsan bunu öldükten sonra anlamaması gerekiyor:) önce anlayanlardan oluruz İnşALLAH
YanıtlaSilGeriye dönüp baktığımızda keşke dememek için işin gerçeğini bilmeye ihtiyacımız olduğunu anlatan farkındalıklı bir yazı olmuş..
YanıtlaSilAynı zamanlarda farklı hayatlar, farklı sorunlar ve farklı kazanımlar…
YanıtlaSilDoğru bedellerle gerçek birikimler yapabilmek duasıyla🤍
Kaleminize sağlık :)
İnsan hayatın geçici olduğunu unutup sahip olduklarını artırmaya çalışıyor. Oysaki hayatın geçici olduğunu kabullense daha doğru bedeller ödeyecek belki. Çok anlamlı, farkındalık oluşturan bir yazı. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilEmin olduğu şey ise emanetlerin de kötünün kötülüğünün verdiği zararın da geçici olduğuydu! Geçici olduğumuz yerde kalıcı olmaya çalışmak ne büyük zarar
YanıtlaSilHer şeyin geçici olduğunu anlamak ne kadar zor! Hep böyle genç kalacağım, hep en güzel arabayla dolaşacağım, Taktığım yüzük her zaman ilk aldığım gibi parlayacak, giydiğim kıyafet hep yeni gibi olacak… İnsan gerçeği biliyor da bu gerçeğe göre yaşamak zor… Ama yaşayanlar da varmış, herkes ne yaparsa kendi aleyhine ya da lehine… Peki ben ne yapıyorum?
YanıtlaSilNeleri biriktiriyoruz bu hayatta? Dönüp bir değerlendirme yapmak gerekiyor..
YanıtlaSilİnsan Hayatın geçici olduğunu unutur. Her şeyin sahibi Allah ve hüküm sahibi Allah.
YanıtlaSilDüşünce insan ne kadar boş şeylere emek veriyor...
YanıtlaSilKaleminize sğlık insanı derinden etkileyen bir yazı ...
YanıtlaSilbugün hangi taraftasın? neyi seçtin? iyi insana göre mi bir seçim yaptın yoksa kötü insana göre mi? şimdi kötü insan deyince kime kötü denir o da ayrı mesele... başkasına zararın dokunuyorsa karşındakine acı verecek seçimler yaptıysan kötü seçim yapmışsındır. mesela satın aldığın ürün bir silaha dönüşüyorsa katliama karşı sessiz kalıyorsan kötü seçim bu arkadaş!!!
YanıtlaSilHer şeyin geçici olduğunu anlayabilsek. Hayatımız da, amacımız da, hedeflerimiz de daha doğru şekillenecek. Elinize sağlık.
YanıtlaSilBiri gitmeyecekmiş gibi biriktiren, malı kenara yığan…
YanıtlaSilİnsan geçici olduğunu unuttuğunda hatalar denizinin içinde buluyor kendisini.
YanıtlaSilAma geçiyor, her şey ama her şey sadece emanet olarak veriliyor.
Unutmadan yazabilmek ne büyük bir nimet.
Hatırlatıcı yazınız için teşekkürler😊
Vazgeçemediklerimizi gözden geçirmek için iyi bir zaman
YanıtlaSilİnşALLAH Geçici dünyada gerçeklere göre tepki vermek nasip olur
YanıtlaSil