ACELE ET 1: BEKLEME YAPMA!
Yeşil ışık yanar yanmaz kornaya bastı. “Daattt” “Bekleme yapma be kardeşim, ışığa baksanıza, sizi mi bekleyeceğiz?!” İşe geç kalmıştı. Sabah zaten bir telaşe içinde evden çıkmışlardı. Bir de trafikte bu şekilde bekleyecek bir saniyesi dahi yoktu. Kenan geç kalmaktan hiç hoşlanmazdı. Herhangi bir yere geç kalmak pek yaptığı bir şey değildi.
Bu sabah da zaten kendini
yüzünden değildi bu gecikiş. Eşi Serpil ve kızı Buse’yi kayınvalidesine
bırakacaktı. Tek başına hareket etmek kolaydı, “Ah ne zaman kızlarla dışarı
çıksak hep böyle oluyor, her seferinde bu kadar beklemek zorunda mıyım?” diye
sinirli sinirli içinden geçirdi.
Kenan’ın kızı Buse 7 yaşındaydı. Hala ayakkabı bağcıklarını kendisi bağlayamıyordu. Bu sabah da Serpil’in Buse’ye ayakkabısını kendisinin bağlaması gerektiğini öğreteceği tutmuştu. Başka zaman mı kalmamıştı sanki. Zaten kapıda onları 15 dakika beklemiş bir de üstüne Buse’nin kendi ayakkabısını bağlaması için de bu o kadar beklemişlerdi.
Kenan işyerinde kendi biriminin
yöneticisiydi. Yetiştirilmesi gereken proje için zaman git gide daralmıştı ve
hala çok eksikleri vardı. Sabahki gerginliği ile ofise girer girmez söylenmeye
başladı. “Artık en ufak bir hataya tahammülüm yok. Bana projede eksik olan
aşamaların güncel halini getirin, ne aşamadayız, nereye kadar ilerleyebildik,
10 dakikaya masamda istiyorum!” diyerek kendi odasına geçti.
Ofistekiler “Yine tersinden
kalktı herhalde, başladı yine sabırsız hareketlere.” diye fısıldaştılar ancak
biraz sesi yüksek çıktı birisinin. Ortam birden buz kesildi. Kenan arkasına
dönüp baktı, bunu kimin söylediğini bulup tam hesap soracaktı ki bir an durdu
ve vazgeçti. Söylenileni duymazdan gelip odasına geçti.
Hiç yapacağı şey değildi bu
normalde ama ne oldu da o an sustu? “Ben gerçekten sürekli bu şekilde mi
davranıyorum?” diye düşündü. Bu duyduğu birden tokat gibi hissettirmişti.
Kendini çok sabırlı ve anlayışlı bir yönetici, baba ve eş olarak tanımlıyordu.
Düşündü. Daha bu sabah evden çıkarken aynı şeyi yapmıştı. “Serpil var ya…! Şu
çocuğun ayakkabısını bağlayıver işte, ne diye beni kapıda dikiyorsun! Hayır, başka
zaman mı kalmadı bunu öğretecek? Tam zurnanın zırt dediği yerde bir şeyler
yapasın tutuyor. Daha önce gösterdin ve yapamıyor işte, uzatma şunu.” diye
söylenmişti.
Sabah yaşananlar tam gözünün
önünden geçtiği sırada, bilgisayarında mailinden bir dosyasını indirmeye çalışıyordu.
Hata verdi, tekrar denedi. Kağnı hızıyla dolan indirme çubuğuna bakarken, zihninde
bir şimşek çaktı sanki…
Devam edecek...
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Eylemleri de bu isteği kovalar...
Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
İnsan çoğu zaman kendisinin nasıl olduğunun farkında değil... :(
YanıtlaSilHakkını aramayı bazen karıştırabiliyoruzzz
YanıtlaSilİnsanoğlu acelecidir pek azı müstesna
YanıtlaSilSabırsız ve hataya tahammülü yok! Merak ediyorum acaba tam tersi olabilir mi? Yani böyle bir insan “sabırlı” ve “hatalarının farkında” olup onları düzeltmeye çalışabilir mi hem de başkalarını düzeltmeden :)
YanıtlaSilKeşke her duyduğunu irdelese bu öyküde olduğu gibi
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı devamını merakla bekliyorum… :)
YanıtlaSilArkası yarın serisi, en sevdiğim...
YanıtlaSilElimize sağlık güzel bir yazı, insan aceleci bir varlık hemen olsun istiyor
YanıtlaSilKimbilir biz de nelerin farkında değiliz kendi hayatimzda..
YanıtlaSilBazen gerçeği en sevmediğimiz ağızlardan duyarız tokat gibi. İyi gelir...
YanıtlaSilBu farkettirici yazı için teşekkürler. :)
YanıtlaSil