SAVAŞIN GÖLGESİNDE 3 – ÖZGÜRLÜK
212. Gün NEW YORK – BINGHAMTON
Ayşe kalabalık bir ailenin çalışkan küçük kızıydı. Ailesinde üniversite eğitimini tamamlayan tek kız çocuğuydu. Türkiye’de Uluslararası İlişkiler alanında lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamladıktan sonra doktora için Amerika’ya gitmeye karar verdi.
Onlarca okul ile görüşmeler
yapıyor, her yeni zorluğa bir basamak gözüyle bakıyordu. Kendi yabancı dil
seviyesinden çok daha zor yeterlilik sınavlarına girmişti. Zorluklar onu
yıldırmıyor aksine teşvik ediyordu. Akademik kariyeri en iyi özgürlükler
ülkesinde deneyimleyebileceğine inanıyordu. “Amerika’ya gitmek benim tek
çözümüm” diye düşünüyordu. Ve nihayet uzun uğraşlar sonucunda Binghamton
Üniveristesi’nden kabul almıştı. Çok mutluydu yıllardır verdiği uğraşları
nihayet karşılık buluyordu.
Yaz dönemi sona ermişti, Ayşe
için yeni bir sayfa açılıyordu. Şimdi artık yeni hayatına adım atma zamanıydı.
Hem de bu sefer uzun ve özlem dolu bir ayrılık olacaktı. Gittiği şehir New York
eyaletine bağlıydı. Şehrin Ayşe için en zor yanı uzun süren kışı ve
soğukluğuydu. Oldum olası soğuk havadan kaçar kışı hiç sevmezdi. Geldiği şehrin
soğukluğuna kariyeri için katlanmak durumundaydı. Neticede özgürlüğün bir
bedeli olmalıydı.
İlk akademik dönem alışma
süreciyle tamamlandı. İkinci yılın ilk döneminde dünya büyük bir zulme şahit
olmaya başlamıştı. Ortadoğu her zamanki gibi alev topuna dönmüştü. Ayşe
araştırma alanıyla ilişkili olduğu için her gün haberleri takip ediyor, dünyanın
dört bir yanında insanları verdiği onurlu tepkilere hayran oluyordu.
Çalıştığı okulda kendisine
doktora danışmanlığı yapan akademisyenlerle gündemi konuşmak istiyordu. Fakat birçok
ülkede haksızlığa uğrayan insanlara dair konuşan bu diller, Ekim 2023’ten beri
yaşananlara sus pus olmuştu. Adeta kendi varlıklarına tehdit olacak korkusuyla
herkes bu durumu görmezden geliyordu. Neredeydi özgürlük?
Aradan geçen yedi ayın sonrasında
üniversitenin öğrencileri okul bahçesinde protestoya başlamıştı. Mühendislik
bölümü öğrencileri eli kanlı askerlere ürün geliştirmeyi reddediyordu. Okul
yönetimi ve ileri kademeli akademisyenler ise ne yardan geçiyordu ne de serden.
Net bir duruşla öğrencilerini destekleyemiyorlardı.
Ayşe bu süreçte derslerini
bahçedeki öğrencileri ile birlikte yapmaya başlamıştı. Karşıt fikirde olanlar
için de derse katılım zorunluluğunu kaldırmıştı. Öyle ya bu ülke özgürlükler
ülkesiydi. Herkes elindeki imkanlardan vazgeçebilecek potansiyelde olmalıydı.
Ama gerçek öyle değildi. Haksızlığı kabul etmeyen bir avuç öğrenciden başkası
zulmün tutsağıydı.
İSTANBUL
Bahar gelmişti. Ela baharın gelişine
bu yıl çok içten bir sevinç duyamamıştı. Halbuki bahar yeniden doğmak demekti.
Aylardır süren zulüm, hayata yüklenen sahte anlamları ve olaylara verilen
tepkileri de değiştirmişti. Doğumlara sevinmeye ve ölümlere üzülmeye çekinir olmuştu
insanlar. Çünkü, doğum ve ölüm kıyasları değişmişti.
Ela haberleri yakından takip ediyor ve geceleri rahat yatağı ona dar geliyordu. Bununla birlikte etrafındaki insanların, gündelik yaşamlarının içinde zulme finansör olmalarını seyrediyordu. İnsanlar çoluk çocuk, genç, yaşlı canlarından olurken; yaşadığı şehirde marketler o markaların satışları devam etsin diye indirim üstüne indirim yapıyodu. Bu durumudan rahatsızlık dahi duymayan halk, rutin tüketim alışkanlıklarına devam ediyordu. Çok daha acı olan ise haksızlığın dayanılmaz seviyelere ulaştığı bu süreçte, duyarlı insanların samimi tepkisini ortaya koymasıyla çevresinden gördüğü karşılıktı. Ayıplanma ve alay konusu olmak! İnsanlar pervasızca Ela’yı eleştiriyor, “Sadece senin satın almaman ne işe yarar ki?” diyorlardı.
Ela bu olaylar gerçekleşmeden
evvel bir insanın tutsak olmasının sadece parmaklıklar ardına girmekle mümkün
olduğunu zannederdi. Aslında insanların vazgeçemediği bu kadar imkan gerçek
tutsaklıktı. İnsanlar özgür olduğunu zanneden mahkumlara dönüşmüştü. İnsan
hem özgür olup hem de özgürlüğe bu kadar zarar veren bir tarata nasıl
durabilirdi?
Uzun uğraşlar vermesine rağmen
yakın veya uzak çevresinde bir türlü davranış değişikliği oluşmuyordu. Özgür
olmayan iradelerin yanlış seçimleriyle kimlere destek olduğunu görmekten
yorulmuştu Ela. Kendince bir karar aldı, her gün vazgeçilmez zannettiği bir
şeyi hayatından çıkaracaktı. Öncelikle
yediğini ve içtiğini daha detaylı araştırmaya başladı. Zulme destek veren ne
çok ürün vardı. Markaları öğrenip, onlardan vazgeçtikçe daha da hafif hisseder
olmuştu; bir nebze olsun içi rahatlamıştı. “Elimden şu an sadece bu geliyor, zulme
ortak olmamak!”
Her geçen gün daha bir hassas irdelemeyle araştırıyordu, beslenmesinden hijyenine, hijyeninden giyim-kuşamına ve daha nicesine... Daha derin, daha hassas ve daha özgür… Gerçek özgür!
Neden,
Sıradışı bir ilmin,
Sıradışı keyiflerin,
Sıradışı ortamın,
Sıradışı ilişkin,
Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?
Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?
Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?
🪷elinize sağlık
YanıtlaSilÖzgürce yaşayabilmek ne büyük konfor o konforu elimiz de olanı verip neler satın aldık ?
SilBir kişinin önemi olmasa birleşmeler nasıl önemli olabilir ki
YanıtlaSilAmerika veya Istanbul!! Dunyanin heryerinde ayni amaclarda bulusmak ne guzel!
YanıtlaSil"Insanlar ozgur olduklarini sanan mahkumlara donusmustu." Ne guzel soylemissiniz.
YanıtlaSilİnsan iradesiyle doğru seçimler yaptıkça ne de güzel özgürleşiyor aslında değimi :)
YanıtlaSilEmeğinize kaleminize sağlık 🌸
Daha derin, daha hassas ve daha özgür… Gerçek özgür! ... İnşahhh ...kaleminize sağlık
YanıtlaSilTutsaklıklar içinde özgür olduğunu hissetmek nasıl büyük bir yanılsama. Ağzınıza sağlık
YanıtlaSilİnsan imkanlarından vazgeçemedikçe özgürleşemiyor . Özgür hissedebilmenin yolu bu aslında. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilZulmü yapan kadar ses çıkarmayan da suçludur
YanıtlaSilNe mutlu tarafını belli edebilenlere :)
YanıtlaSilNadir de olsa garip karşı gelmelere şahit olabiliyoruz gerçekten. Tabii ki bir kişiyle olacak. Her topluluk önce bir kişiden oluşur... Kaleminize sağlık
YanıtlaSil