Köy Sabahı Sobası
Elinde kahvesiyle pencereden dışarıya bakıyordu. Kar tüm hızıyla bastırmıştı. Ne de güzel yağıyordu. Bir yandan sobada yanan odunların çıtırtısı, insanın içini ısıtıyordu. Bu sesi çok özlediğini fark etti.
Leyla sınıf öğretmeniydi. İlk görevini Anadolu’da bir köy
okulunda yapmıştı. Kar manzarası eşliğinde yanan odunların sesi, ona o eski
evini hatırlattı. Ne kadar da güzeldi. Velileri sık sık onu ziyaret eder ve
ikramlarda bulunurdu. İmkanları oldukça kısıtlıydı ama samimiydi. Bu samimiyet ise
birbirlerine olan ihtiyaçlarıyla iyice pekişiyordu. Birbirlerinin ihtiyaçlarını
gördükçe de sobanın etrafında toplanan aile eşrafı gibi sıkı sıkıya bir ilişkileri
oluyordu.
Hastası olan köyün arabalısına, doğumu olan ebe nineye, derdi olan köyün dedesine giderdi. Bunlar için ricaya dahi gerek kalmazdı, herkes ihtiyaç esnasında ne yapması gerektiğini bilir ve ona göre hareket ederdi. Bu yüzden köy sadece bir köy değil, kocaman bir aileydi...
Leyla Öğretmen için de okulu evi gibiydi. Sınıfında bir sobaları vardı. Soba yakmayı da ilk o sınıfta öğrenmişti. Başta “Ne kadar zor, nasıl alışacağım?” diye düşünmesine rağmen kısa sürede uyum sağlamıştı. Öğrencileriyle de ne de çabuk kaynaşmışlardı.
Okula ilk başladığında “Zorunlu hizmetimi bitirsem de bir an evvel büyük bir şehre tayin istesem.” diye düşünüyordu. Ancak ayrılma günü geldiğinde işler çoktan değişmişti. Çok sevdiği okulundan tayin vakti gelmişti. Artık büyük bir şehirde, imkanları olan bir okulda çalışıyordu. Fakat ters giden bir şeyler vardı. Bunun sebebini anlayamıyordu.
Yeni öğrencileri köydekiler gibi değildi. Defteri, kalemi zor bulmasına rağmen paylaşmayı bilen çocuklarının yerini bambaşka öğrenciler almıştı. Hiçbir eksiklik yaşamasınlar, başarılı olsunlar diye her imkânı sunan ebeveynlerin çocuklarıydı bunlar! Ne yazık ki değişen sadece imkanlar değil çocukların davranışlarıydı da. O birbirinin destekçisi, kalemi ikiye kırıp yazan çocuklar gitmiş, on kaleminden birini veremeyenler gelmişti. Köydeki çocukları soğuktan donmuş elleri, kırmızı yanaklarıyla ‘Üşümedik Öğretmenim!’’ diye sobanın etrafında toplaşıp kıkırdarken, şehrin çocukları sobasız ısınan sıcacık sınıflarında üzerine iki damla su sıçradı diye tüm gün surat asıp, arkadaşlarına küsen… Morali bozulduğu için de velisine kendini okuldan aldırtan öğrenciler...
Yeni çocukları, birbirinden gördükleri şeyleri annesine aldırmak için yarışa girerken; köydekilerin böyle kıyasları ve kıskançlıkları yoktu. Onlar ellerindeki imkanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyordu. Bu da onların az imkanla çok iş yapmalarını sağlıyordu.
Annelerine ev işinde, babalarına tarla işinde yardım ediyorlardı. Bir taraftan da ders çalışıyorlardı ve en ilginç olan şu ki; hiç şikâyet etmiyorlardı. Bu durum onların normaliydi. Şehirli çocuklarının arasında tek tük eski öğrencilerine benzeyeni vardı. O nadir çocuklar da köydeki öğrencileri gibi imkânı bol olmayanlardı. Kimisinin gerçekten durumu yoktu, kimisinin ise anne babası imkânı olsa da çocuğu imkana boğmuyordu.
Leyla Öğretmen durumu o an anladı.
İçinden bir ses ‘’Mesele çocuğun nerede yaşadığı değilmiş’’ dedi. “Meğersem marifet
imkanların az olmasında gizliymiş. Kalem için bir arkadaşıma, silgi için onun
bana ihtiyacı oldukça bu az imkanlar bizi birbirimize yaklaştırmış yani… İhtiyaçlarımızı
karşılıklı giderebildiğimiz bir bağ kurmuş. Isınmak için sobaya ihtiyacı
olmayanların birbirine sırtını dönenlerin aksine; tıpkı kırmızı yanaklıların dost
oldukları o köy sabahı gibi…”
Her insan bu hayatta mutlu ve başarılı olmak ister.
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Nerde o eski günler :)) Biz sanırım bişeyleri yanlış anladık....
YanıtlaSilİnsanoğlunun deneyim transferi yapacağı ihtiyarlarının olması en güzel şey
YanıtlaSilEllerinize sağlık
YanıtlaSilAçlıklarımızı insanı diri tutarken, İmkanlar insanları çürütür. Kaleminize sağlık çok güzel yazı
YanıtlaSilAçlıklar insanı diri tutarken, imkanlar insanı çürütür. Kaleminize sağlık çok güzel.
YanıtlaSilEvet.. insan açlığı varsa marifetleniyor, iletişimini geliştiriyor..
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
"Üşümedim öğretmenim... " Diyen bir çocuğun ellerini insanın avucunda ısıtası gelir. Çok bilmişten de bir o kadar uzaklaşır tabii. Bu kadar ıspat varken imkanın insanı her açıdan kötüleştirdiğine dair, neden insan yanılır? Neden hep imkana meyleder?
YanıtlaSilGerçekten de o az imkanla çok iş yapabildiğimiz günleri ne kadar da çok özlüyoruz... O samimi ilişkilerimizi.. üniversite yıllarında makarnayı paylaşıp 5-6 kişi yediğimiz zamanları , ilişkiler sıkı fıkıydı ve samimiyet vardı.
YanıtlaSilçocuklarımıza "biz çektik, onlar çekmesin" diye o kadar imkan vermekle ne kadar yanlış yapıyoruz.
YanıtlaSilDoğru sandığımız yanlışlar. Bizi nasıl çıkmaza sürüklüyor. Ne kadar acı kendi kendimize kötülük yapıyoruz.
YanıtlaSilaynı sulak bölgede yetişen ağaçların kökleriyle kurak bölgede yetişen ağaçların kökleri gibi,sulak yerdeki suya ulaşmada hiç zorluk çekmediği için en ufak fırtınada yıkılırken ,kurak bölgenin agacı kökleri derine iner ve sıkı sıkıdır,güçlü,fırtınalara yenilmez...güçlü kökleri olan cocuklar yetiştirebilmek ümidiyle...
YanıtlaSilGünümüz sorunlarını çözüme kavuşturabilecek çok güzel bir yazı olmuş.. 🌾
YanıtlaSilİmkanların kısıtlı olması insanın marifetli olmasına sebep veriyor... Bunu bilmek ve uygulamak bize ne çok şey kazandırır...
YanıtlaSilTeşekkür ederiz bu sıcak anlatım için :)
Gerçekten gerçek… Şu yazılanları şuan birebir yaşıyoruz ailelerimizde, akrabalarımızda… İnsan çocuğu yetiştirirken verdikçe çocuk toparlanır zannediyor. İşin aslı öyle mi peki? Hayır. Nerede “hayır” cevabını duymuş ve her istediği yapılmamış bir çocuk görsem yaşı küçük ama marifeti kendinden büyük oluyor :)) Ama tam tersi her istediği hemen yapılmış bir çocuk ise geçimsiz, paylaşımsız ve marifetsiz halde oluyor…
YanıtlaSilBiz çocuklarımıza herşeyi verdiğimizde iyi anne baba olduğumuzu düşünüyoruz. Ama onların güçlü olması için biraz eksik kalmaları doğru olan. Emeğinize sağlık…
YanıtlaSilMesele imkanlarımız değildi öyle olsa en güçlü kökler göle daha uzak olan ağacın olur muydu.
YanıtlaSilBiz şehirdeyiz imkanlar çok çocuklarımız rahat okur derken meğer bir yerlerde yanlış yapmışız… dokuz yaşındaki bir çocuğun arkadaşlarıyla güzelce oynama imkanı varken onlara üstünlük kurmaya çalışması, herkesin diğerine dediğini yaptırmaya çalışması başka nasıl açıklanabilir? Ve kesinlikle ders çalışmak ve öğrenmek istemiyorlar… olsun biz neden para kazanıyoruz? Çocuklarımızı istediği(miz) yerde okutabilmek için… onlar okumasalar da biz okuturuz merak etmesinler 😢
YanıtlaSilMaalesef günümüz çocuklarının bahtsızlığı, bu kadar bol imkanlara sahip olmaları. İmkanlar, marifetlerimizi hadımlaştırmanın en önemli etkeni.
YanıtlaSilAnlatabilmek dileğiyle…
Kaleminize sağlık🌸
Ortak iletişim aracıydı soba..
YanıtlaSil“Bu çocukları ne yapsam memnun edemiyorum”
YanıtlaSil“Biz çok zorluk yaşadık hiçbir şeylerini eksik bırakmamaya çalışıyoruz, ama yok…”,
“Valla iyi mi ettiiik kötü mü ettiiik bilmiyorum”
Yazı boyunca hayattaki tüm anlarımız bir bir gözümün önüne geldi.. Nerede hata yaptığını düşünenler ve gerçekten çözüm arayanlar için çok faydalı bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.
Biz anne babalar çocuklarımız için herşeyi yaparak onların daha mutlu ve başarılı olacağını zannediyoruz. Oysaki bir insanın güçlü olması onun eksiklerinin olması ve kendisinin tamamlamaya çalışmasında gizli. Teşekkürler…
YanıtlaSilAz çoktur kıymetini bilene...
YanıtlaSilİçimizi ısıtan bir yazı kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilAz imkanla hissettiğimiz o huzur ve mutluluk... Varlıkta da demek ki o tadı yakalamak için imkanları kısmak gerekiyor. Bu güzel strateji için teşekkürler🍁
YanıtlaSilKaleminize sağlık🌸
YanıtlaSilEvlatlarımızı fazla imkanlarla maalesef biz nankörleştiriyoruz..
emeklerinize sağlık
YanıtlaSilHayriye Akgül
YanıtlaSilImkanlar ne kadar kısıtlı ise marifetimiz o kadar yüksek cocuardik biz 2 . 3 sınıfa giderken nöbetçi olur sınıfı temizler sabah erken gider okulun sopasını yapardık si.diki imka lar içinde ki çocukları görünce üzülüyor insan beni çocukluğu.a götürdünüz emeklerinize sağlık onun için cocuklarimi bedel ödeyerek yetiştir.eye çıkıyorum. Çık sukur
Empati kurmalı . Mesele eğitim, çok verdiğimiz için bencil yetiştirdigimiz için. Oysa kitaplar ,verilen eğitim 2. Kategorideki çocukları da daha duyarlı bireyler kılar.
YanıtlaSilSuan hepsini harfiyen yasiyoruz, cocuklarimiz okusun diyr tum imkanlari seferber ediyoruz ... Halbuki dogrusu neydi gercek neydi biz bunu unuttuk...
YanıtlaSil