BÜŞRA'NIN
ÇİÇEK BAHÇESİ
İzmir’in yoğun ve
kalabalık bir semtinde yaşayan üç çocuk annesi, sevgi dolu bir kadındı. Eşi
Mehmet ile birlikte, hayalini kurduğu çiçekçi dükkanını üç yıl önce açmıştı ve
şimdi dükkânın arka bahçesinde özenle yetiştirdiği çiçeklerine adeta çocukları
gibi bakıyordu.
Çiçekleri, birbirinden farklı çeşit çeşit insanlara benzetiyordu. Güller, orkideler, zambaklar, laleler, papatyalar, karanfiller… Hepsi birbirinden farklıydı, ihtiyaçları farklıydı ve haliyle bakım şekilleri de birbirinden farklı oluyordu.
Bu düşüncelere dalmış bir şekilde çiçekleri suladığı sırada dükkânın kapısı açıldı ve içeriye bir müşterisinin girdiğini fark etti. Müşterinin elinde solmuş bir çiçek ve yüzünde de üzgün bir ifade vardı. Büşra, elindeki işi bırakıp müşterinin yanına gitti ve onu güler yüzle karşıladı.
Müşteri, ‘’Büşra Hanım,
bu çiçeğime ne kadar özenle baksam da bir türlü sağlıklı olmadı, soldukça
soldu. Acaba neyi eksik yaptım?’’ diye sordu. Büşra, ‘’Çiçeğinize nasıl
bakıyordunuz, saksısını nerede tutuyordunuz?
Müşteri, ‘’Her gün suluyordum ve camın hemen önünde yani tüm gün güneş alıyor ama yine de soldu.’’ diye cevapladı.
Büşra, hafif bir gülümsemenin ardından, ‘’Ben çiçekleri bazen çocuklarıma benzetiyorum. Üç kardeş, aynı anne babadan ama ihtiyaçları, istekleri, düşünceleri, yaşam tarzları birbirinden çok farklı olabiliyor. İşte buradaki dengeyi yakaladığımda benim de onlara yaklaşımım birbirinden farklı oluyor. Bu durum çiçekler için de geçerli. Bazı çiçeklerin bol suya, az güneşe ihtiyacı vardır; fakat bazılarının da tam tersi az suya, fazla güneşe. Önemli olan ihtiyaca göre olanı dengeli bir şekilde vermektir.’’
Müşteri, Büşra’yı ilgiyle ve dikkatle dinledikten sonra dükkândan ayrıldı. Birkaç hafta sonra yüzünde kocaman bir tebessümle geri geldi. ‘’Büşra Hanım, söyledikleriniz çok işime yaradı. Gerçekten de işin özü dengeyi bulmakmış. Anlattığınız gibi çiçeğimin bol suya ve güneş ışığına maruz kalmaması gerekiyormuş. Artık ihtiyacı kadarını veriyorum ve çiçeğim iyice toparlandı.’’
Büşra müşterisine kahve ikram ederken samimiyetle ekledi ‘’Hayatımıza bir çiçek bahçesi gibi bakıp özen gösterdiğimizde, ilişkilerimiz de tıpkı çiçekler gibi toparlanıyor.”
İnsan,
ilişkide olduğu tüm süreçlerde bir denge olduğunu bilerek yaşadığında kıvamı
yakalıyor. Kime ne ölçüde ve nasıl davranması
gerektiğini daha iyi anlıyor. Bu durum da onun daha sürdürülebilir ilişkilere
sahip olmasını sağlıyor. Gel gelelim, tüm öykü önce çiçeğin kim olduğunu
tanımaktan geçiyor.
Neden,
Sıradışı bir ilmin,
Sıradışı keyiflerin,
Sıradışı ortamın,
Sıradışı ilişkin,
Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?
Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?
Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?
İhtiyaca göre verebilmek ne güzel anlatılmış. Elinize sağlık🌺
YanıtlaSilHer çiçeğin, her insanın ihtiyacını doğru tespit etmek kalibrasyon yeteneğini geliştirmekle mümkün 😊
YanıtlaSil